La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Lozan 'Biz Türkler ve Kürtler'


Auteur :
Éditeur : Avesta Date & Lieu : 2000-01-01, İstanbul
Préface : Pages : 260
Traduction : ISBN : 975-7112-69-0
Langue : TurcFormat : 130x190 mm
Code FIKP : Liv. Tur. 4534Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Lozan 'Biz Türkler ve Kürtler'

Lozan
'Biz Türkler ve Kürtler'

İSMAİL GÖLDAŞ — 1950, Van-Erciş doğumlu. Ortaöğretimini Erciş'te tamamladı. 1970'te öğretmenliğe başladı, önlisansını tamamladi. TÖB-DER yöneticiliği yaptı. 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde çeşitli siyasal davalardan yargılandı, iki kez tutuklan¬dı, öğretmenlikten açığa alındı, iki kez sürgün edildi. Yurtdışında düzenlenen çeşitli Kürdoloji konferanslarına katıldı. Özgür Gündem, Welat, Özgür Politika, Özgür ül¬ke, Demokrasi, Özgür Bakış, War dergi ve gazetelerinde araştırmaları yayımlandı. "Kürdistan Teali Cemiyeti" (1991) ve "Takriri Sükün Görüşmeleri (1923 Seçimleri, Atama Meclis) (1998) adlı çalışmaları çıktı. Yakın dönem Kürt tarihi ve Türkiye'nin yakın dönem siyasal tarihiyle ilgili çalışmalar yapıyor.


ÖNSÖZ

24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde; İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'la Türkiye arasında, Rumini Sarayı'nın büyük salonunda, saat 15:09'da imzalanmış olan Lozan Barış Antlaşması'na ilk imzayı atan Türkiye başdelegesi İsmet [İnönü] Paşa, sonraki yıllarda kaleme almış olduğu anılarında şöyle diyordu:

"Kürtler... Lozan'a gelip bize müracaat etmediler. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda, milli davalarımızı `biz Türkler ve Kürtler' diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik."

Lozan Antlaşması'nın "biz Türkler ve Kürtler" diye kabul edilerek/ettirilerek imzalanmasının üzerinden tam 77 yıl geçmiştir. Henüz, Antlaşma metninin Kürt toplumuna "uygulanıp uygulanmadığı" tartışılmaktadır. Türkiye'nin Antlaşma metninin Azınlıkların Korunması'na ilişkin [III. Bölüm] 39. maddesini iç hukukunda uygulamadığı ve bu anlamda Antlaşma metnine uymadığı tartışmaları son yılların yoğun tartışma konusudur. Şükrü Elekdağ'ın (Eski Büyükelçi) Milliyet'te "Kürtçe eğitimi, radyo ve televizyon yayınları serbest bırakılmalı -Tabuları Yıkalım" başlıklı yazısında konu Kürtler açısından tartışılmaya açılmıştı; aslında, daha Antlaşma metninin onaylanmasından bugüne tartışılır olduğu bilinmektedir. Şükrü Elekdağ yazısında; "RTK'un medyada Türkçeden başka bir dilin kullanılmayacağı hususundaki hükmü, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması hükümleriyle bir ayrılık içinde" olduğundan söz etmektedir. Sözü edilen 39. maddenin 4. paragrafı şöyle düzenlenmişti:

"Herhangi bir Türk uyruğunun [Türkiye'de oturan herkes, -İ.G.] gerek özel, gerekse ticari ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın yoluyla [konularıyla] açık toplantılannda dilediği bir dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır."

39. madde, Kürtlere "basın ya da her çeşit yayın konularında dillerini kullanma özgürlüğünü hükme bağlamıştı. Türkiye, Antlaşma'nın 37. maddesiyle 38'den 44'e kadarki maddelerin kapsadığı hükümleri iç hukukunda temel yasa olarak tanımıştı. Hiçbir kanunun, hiçbir tüzük ve işlemin bu hükümlere aykırı olamayacagını ve bunların [anılan maddelerin] üstünde sayılmayacağını kabul etmişti. Şükrü Elekdağ son yıllarda tartışmanın odağına oturan yorumu asıl bundan sonradır: "Görüleceği üzere Türkiye, başka devletler tarafından ihlal edilmemesi konusunda özel bir duyarlık gösterdiği Lozan Antlaşması'nı bizzat kendisi çiğnemekte." Çetin Altan da, Sabah gazetesindeki köşe yazısında; "Lozan Antlaşması'ndaki taahhütlerimizi biz gözardı etmişiz" diyerek, aynı düşünceyi dile getirmiştir. Lozan metninin Türkiye tarafından Kürtlere uygulanmadığı, özgün kavramla "ihlal edildiği", Kürtçe dil yasağının bu "ihlal"i belgelediği artık anlaşılır bir olumsuzluğun dile getirilmesidir; bu düşünsel, siyasal hayatımızın geldiği olgunluğun işareti sayılmalıdır. Türkiye, Antlaşma metninin 39. maddesine uymamaktadır.

Türkiye; Lozan'daki oturumlarda Kürtlerin "Müslüman azınlık" kavramı içinde anılmalarına ve Antlaşma metnine adlarıyla anılarak geçirilmelerine, şiddetle karşı çıkarak "Türkiye'de oturan herkes" cümlesinin ancak yazılabileceğini kabul etmişti. Türkiye'de oturan "herkes"ten Kürtler de anlaşılacaktı. "Biz Türkler ve Kürtler" kavramı bunun içindi. Ancak; Türkiye Lozan metnini, Kürtlere iç hukukta bir düzenlemeye gidilerek uygulamayacaktı. Aksine, Lozan sonrası dönem "Kürtçenin yasak dil" olarak yasal düzenlemeyle anılacağı dönem olacaktı.

Bu araştırma, Lozan Barış Konferansı oturumları ve Alt Komisyon oturumlarında, özellikle Kürt toplumu konusundaki; daha çok Azınlıkların Korunması ve Musul Sorunu'na ayrılmış birleşimlerdeki tartışmalara aynlmıştır. I. ve II. TBMM'de Antlaşma metninin tartışılarak onaylanması sırasında; Kürt milletvekillerinin yaptıkları konuşmalar; Antlaşma'yı onaylayan II. TBMM [1923-1927]'nin siyasal konumu da araştırmanın ayrı bir bölümüdür. I. TBMM [1920-1923]'nin İsim Defteri'ne ve Meclis Albümleri'ne "Kürtçeyi bildikleri bir dil" olarak not eden milletvekillerinin kısa yaşam öyküleri ve konuşmaları da, bu ilk ve kuşkusuz eksiklikleri de bulunan çalışmanın konusu olmuştur. Asıl üzerinde durulan, Lozan metninin ve konferans oturumlarının Kürtler açısından araştırılmasıdır. Lozan'a gönderilen ve anılara "Kürt murahhas" anlatımıyla geçen Diyarbakır,milletvekili Zülfü [Tigrel] Bey'in konumu da bu araştırmada ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Antlaşma metninin ilk tartışmalarının yapıldığı I. TBMM'ye çeşitli vilayetlerden ve Osmanlı Meclis-i Mebusan'ından katılan "Kürt milletvekilleri"nin kısa yaşamları, Meclis'te hangi grupta yer aldıkları ve kaç dönem milletvekili "atandıkları" da çalışmanın konusudur.

Lozan'a gönderilen Türk Murahhas Heyeti'nde yer alan ve özellikle Azınlıkların Korunmasına ayrılmış oturumlarda tartışmaları yürüten Sinop Milletvekili Dr. Rıza Nur'un Lozan Hatıraları [ayrıca Hayat ve Hatıratım] konunun farklı yönleriyle anlaşılması açısından sıkça kullanılmıştır. İsmet Paşa'nın Hatıralar'ının 2. cildi de titizlikle değerlendirilmiştir. Kuşkusuz, en önemli kaynak, çalışma açısından Seha L. Meray'ın Lozan Belge ve Tutanakları'nın çevirileridir. Konuya ilgi duyan her araştırmacının ilk başvuru kaynağı olma özelliği taşıyan ciltler tümüyle incelenmiştir. Yalnızca, Kürtlerle ilgili tartışmalara -konunun özelliği ve sınırlılığı açısından- alıntılar aynlmıştır. Lozan Barış Konferansı'na değinen hemen her kaynağa başvurulmuştur; bunlar arasında Cemil Bilsel ve Ali Naci Karacan'ın birinci elden yapıtları ayrıcalıklı başvuru kaynakları olmuştur. Kürt yazarlarının ve hatıra sahiplerinin kitapları, konunun ilişki ve önemi nedeniyle eksiksiz gözden geçirilmiştir. Araştırmanın vazgeçilmez kaynağı kuşkusuz TBMMZC / TBMMGCZ'dir. Her iki Meclis dönemi zabıtları okunarak tartışmalar zabıtların sayfalarından aktarılmıştır. Fahri Çoker'in Türk Parlamento Tarihi adıyla yayımlanan ve Meclis konuşmalarına ayrılmış ciltleri de alıntılarda kullanılan önemli bir çalışmadır.

Lozan Barış Konferansı'nın toplantı ve imzalandığı mekanları iki kez görme olanağım oldu. İki kez bu mekanlarda birer konferansa katılmıştım. 1996'da, Lozan Üniversitesi salonunda katıldığım konferansa sunduğum tebliğ ilgiyle karşılanmıştı. Batılı tarihçilerin de katıldıkları bu konferans benim konuya ayrıntılı ilgi duymamı teşvik etmişti. 96'dan bugüne araştırmalarımı sürdürmüştüm. 1999'da Lozan'da katıldığım bir başka konferansta sunduğum tebliğimde ilk taslağın neredeyse biçimi oluşmuştu. Bu konferanslara hazırlanırken, Lozan Barış Antlaşması'nın ve Komisyon oturumlarındaki konuşmaların, Türkiye meclislerindeki tartışmaların Kürtlerle ilgili kısmına başlı başına ayrılmış bir araştırmanın olmadığını görmüştüm. Bu araştırma, bir ilk olma özelliğini bu nedenle taşımaktadır.

Antlaşma metninin imzalandığı salonda katıldığım bir basın toplantısının ve o mekanda yaşadığım yoğun duygulann ilk izlenimlerini Yeni Politika gazetesinde yazmıştım; yazı dizisi DGM tarafından hiç vakit kaybedilmeden sansür edilmişti. Her iki konferansta, Batılı tarihçilerle konuyu kısa da olsa tartışma olanağım olmuş, bunları dizi yazının sansür edilmesi nedeniyle yayımlamamıştım. Bu araştırma, bir bakıma bütün bu çalışmalanmın ürünü sayılır. Özellikle o günlerde, Antlaşma metninin Türkiye tarafından uygulanmadığı tartışmaları gündemden uzak tutulmak isteniyordu. Avrupa'da katıldığım ve Batılı tarihçilerle konunun tartışıldığı bir televizyon programında bu, ayrıntılarıyla dile getirilmişti. Bugün artık neredeyse konu tartışılmak için bir ihtiyaç haline dönüşmüştür. Çalışmanın bu tartışmalara ve araştırmalara bir kaynak oluşturacağını umuyorum.

İsmail Göldaş
İstanbul, Ocak 2000




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues