La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürd ve Kürdistan Ünlüleri


Auteur :
Éditeur : Apec-Tryck Date & Lieu : 1998-01-01, Spånga
Préface : Pages : 430
Traduction : | | ISBN : 91-89014-45-6
Langue : TurcFormat : 160x240 mm
Code FIKP : Liv. Tr. 4103Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürd ve Kürdistan Ünlüleri

Kürd ve Kürdistan ünlüleri (Meşahir-î Kurd û Kurdistan)

Yazarın, son önemli eseri olan Meşahirî Kurd û Kurdıstan’ı, sonradan kızı tarafından Arapça’ya çevrilerek 1. cildi 1945’te, 2. cildi 1947’de yayımlanıyor.

Günümüzün toplu biyografi çalışmalarından önce, Osmanlı döneminde bu işlevi gören Tezkireler, Tarihler ve Ansiplopedik Lugatlar vardı. Belirlemelere göre, sayısı 30’u aşan ve yalnızca şairlere yer veren bu Tezkireler ile devlet adamlarına, yazarlara ve diğer sanatçılara yer veren Tarihler ve kimi iller üzerinde yoğunlaşan onlarca biyografik eser bulunuyor. 16. yüzyılda başlayan bu eserlerde; milliyet ve bölge ayırımı yapılmadan önemli görülen tüm şahsiyetlere yer veriliyordu. Bu ünlü tarihler arasında İdris-i Bidlisi’nin "Heşt Behişt" (Sekiz Cennet) adlı eseri ile Şerefxan-ı Bidlisi'nin ünlü eseri "Şerefname" de bulunuyor.

Kürt kökenli bir devlet adamı olan Şah İsmail (Hatayi)’nin öncülüğünde imparatorluğa dönüşen Safevi Devleti’nde Farsça’nın daha da kurumlaşması ve Osmanlı Devletinde de moda edebiyat ve yazı diline dönüşmesinden dolayıdır ki; bu yüzyıldan itibaren Farsça edebiyat dili olarak Kürtçe’nin önüne geçiyor. Öte yandan, bu yüzyıldan itibaren eğitim - öğretim görmüş Kürt şairlerinin, diğer dillerin yanısıra yoğun biçimde Osmanlıca'ya da yöneldiklerini görüyoruz. Fuzuli, Nefi ve Nabi gibi bugün de okullarda okutulan Kürt kökenli ünlü şairlerin yanısıra, bugün adı bilinmiyen Şükri-i Kürdistani gibi 6 dilde gazel yazıp - söyleyen şairler de vardı.

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra iller ve eyaletler temelinde tarihsel ve biyografik nitelikte eserlere bir yöneliş görülüyor. Bu türün önemli eserlerinden biri de, Diyarbekirli şair ve bibliyografya uzmanı Ali Emiri’nin "Tezkire-i Şuara-yı Amid"idir. Bu eser, salt Diyarbekir'li 200'ü aşkın şairin biyografyasını veriyor. 1878 yılında hazırlanan ve yalnızca 73 şairi kapsayan I. bölümü basılan (İst. 1328/1912,424s) eserin tamamının bugüne kadar yayımlanmamış olması kuşkusuz büyük bir eksikliktir.

Bu alandaki yayınlarda, genelden bölgesele, bölgeselden ulusala bir yöneliş gözleniyor. Nitekim 1930 - 1940 yılları arasında Türk Tarih Encümeni’nce "Son Asır Türk Şairleri", Saadettin Nüzhet Ergün tarafından 1935 yılından itibaren "Türk Şairleri" gibi eserler yayımlandığı gibi İbrahim Alaaddin Gövsa tarafından da 1946'da "Türk Meşhurlar Ansiklopedisi" yayımlanmıştır.

İşte, Mehmet Emin Zeki Bey de tam bu aşamada kuşkusuz ulusal duygu ve düşüncelerle "Meşahir-i Kurd u Kurdıstan" adlı bu ünlü eserini hazırlayıp Kürtçe ve ardında da Arapça olarak yayımlıyor. Bu yönüyle, Kürt ve Kürdistan ünlülerini biraraya getiren ilk antolojik ve ansiklopedik çalışma olma niteliğini kazanıyor. Bu niteliği bile, eserin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaya yeter sanırız.

Eserde; İslamlıktan sonraki süreç esas alınarak gerek yönetim, gerek düşünce ve bilim, gerekse sanat ve edebiyat alanında ünlenmiş olup belirlenebilen Kürt ve Kürdistanlı ünlüler, tarihin tozlu raflarından çekilerek günyüzüne çıkarılıyor.

Zamanında iki cilt olarak yayımlanan eseri, biz tek ciltte toplamayı uygun bulduk. Eserde; yöneticilerle diğer ünlülerin yanısıra ünlü kadınlar'a da özel bir bölüm ayrılıyor. Bu ise, esere ayrı bir önem kazandırıyor.

Eserin çeşitli bölümleri üç kişi tarafından Arapça basımından çevrildi. Çevinde görülen kimi anlatım bozukluklarının redaksiyonla düzeltilmeye çalışılmasına rağmen yine de kimi kusurlar bulunabilecektir. Yazılışı 50 yıla, çeviri geçmişi neredeyse 8 yıla ulaşan ve çeşitli nedenlerle bugüne kadar okurlara ulaştırılmayan eserin; Latin alfabesiyle ve Türkçe olarak yayın dünyasına girmesinin artık ertelenemez bir görev olduğuna inanıyoruz.

Bu vesileyle, eserin Kürdoloji bilimindeki önemini algılayarak gerekli duyarlığı gösteren APEC Yayınlarına teşekkür ediyorum.

Mehmet Bayrak


YAZARIN ÖNSÖZÜ

Tarih, bizlere hayat sahnesine çıkan ve daha sonra unutulan birçok millet ve kavimden bahseder. Unutulan bu millet ve kavimlerin yokoluşlarının nedenlerine bakacak olursak, ana etkenin asimilasyon olduğunu görebiliriz. Hangi millet veya ümmet geçmişini ihmal ederek bundan ders çıkarmamışsa, sonunu da bizzat kendi eliyle hazırlamıştır. Öyleyse her millet veya ümmetin hayattan nasibini alarak, geleceğini garantiye alması ve uygar milletlerin seviyesine ulaşması için mutlaka geçmişine bakarak, yanlışlarını düzeltip geleceğe güvenle hazırlanması gerekmektedir.

Ne yazık o milletlere ki, zillet ve sefalet içerisinde yaşarken, tarihlerindeki kahramanları yüceltip, övünmekle geçinirler. Bunları, müsrif vereselere benzetyorum. Çünkü bunlar, babalarından kalan servetleriyle birkaç yıllık ömürlerini eğlence yerlerinde harcayarak, herşeyleriyle yok olup giderler. Hiç şüphe yok ki, ilim, ahlak ve fazilet her milletin gurur ve yücelişinin gerçek unsurlarıdır. Bu gerçek önünde her fert ve millet boynunu eğmelidir.

Bu tespitimle hiçbir zaman tarihi küçültmek gibi bir niyetim olmamıştır. Aksine ben , tarihe büyük saygı ve takdirle bakmışımdır. Zira tarih bizlere geçmişteki atalarımızın ve ünlülerimizin örnek ahlak, bilim ve fazilet dolu hatıralarından bahseder. O, meydan savaşlarında düşman yüreklerini titreten kumandan ve kırallardan, ilim ve fazilet bayraktarlığını yapan ünlü bilim adamlarından bahsederek, çağa uygun bir şekilde fikirlerinden yararlanmamızı sağlar. Dolayısıyla yanlışlıklarımızı düzeltip, geleceğe daha güvenle bakma şansını yakalayabiliriz. Arkamıza dönüp geçmişimize nekadar sevgi ve hasretle bakıyorsak, o kadar ders çıkarıyoruz demektir. Geçmişin iyi yanlarını alıp yanlışlıklarını tekrarlamamak için çaba sarf etmeliyiz. Bilinmelidir ki, geçmişte yaşanan herhangi bir olay, kendi koşulları içerisinde doğru olabilir, ama aynı olay günümüz koşullarına göre yanlış yada uygun olmayabilir. Böylesi bir değerlendirme, yere ve çağa denk düşen bir değerlendirmedir. Herhalde Vefeyat el-Ayan, Fevat el-Vefiyyat, Taba-kat el-Şafiiye el-Kubra, Hulasat el-Eser, Muncem el-Umran ve Kamus el-Alam gibi eserleri yazan tarihçilerin amaçları, bir dizi isim ve tarihi olayları yazarak okuru eğlendirmek değildir.

Geçmişi ve geçmişin ünlü kişileri hakkında fikrimi kısaca açıkladıktan sonra esas konuma dönmek istiyorum. Hülasatü Tarih el-Kurd ve’l-Kurdistan (Kürt ve Kürdistan Özet Tarihi) adlı kitabının önsözünde bahsettiğim sebeplerden dolayı bu kitabı yazmaya başladım. Her milletin yeni nesillerine kendi ünlülerini tanıtarak ve okullarda okutarak milli ruhu aşılamaya çılıştıklarını tecrübelerimle müşahade ettim. Acaba, bugün bilinen birçok milletten daha eski bir geçmişe sahip olan ve İslam bayrağını yükseklerde dalgalandıran Selahhaddin gibi ünlü kahramanlar yetiştiren bir halk olarak, Kürtlerin gururlanacak hiç bir tarihi yok mudur? Uzun yıllar, bu gibi kahramanları kapsayan bir eser aradım; maalesef bulamadım. Bu konuda kendi kendime sorduğum sorular yanıtsız kaldı. Ayrıca Kürt olan birçok yazarın, kendi milletinin tarihini yazma göreviyle karşıkarşıya iken, başka milletlerin tarihlerini yazmış olduklarını gördüm. Bu nedenle böyle bir kitabın yazılmasını gerekli görerek, kaleme aldım.

Hülasatü Tarih el-Kurd ve'l Kurdistan adlı eserim için çok iyi prensipler koymaya çalışmakla birlikte, ünlülerimiz ve kahramanlarımızın eserimde yeralmaları ve ortaya çıkarılmaları için çok geniş bir araştırmaya girdim. Hernekadar bu görevin zor olduğunun farkına vardıysam da bu konuda hiç bir zaman azmim azalmadı; aksine bu görevin zorluğu bana güç verdi; üzerimde teşvik edeci bir rol oynadı. Ayrıca yazarlık konusunda sahip olduğum bir prensibimi değerli okurlarıma açıklamak istemiyorum. Ben ela aldığım konuların daima zor olmasını istedim. Çünkü zor konular, daha çok kütüphane gezmeme ve daha çok kaynak ve belge araştırmama vesile oluyor. Hülasatü Tarih el-Kurd ve'l Kurdistan, Tarih-i Süleymani (Süleymaniye Tarihi), Maşahir el-Kurd u Kurdistan (Kürt ve Kürdistan Ünlüleri) gibi eserler, söylediklerime örnektirler. Bu eserlerimden daha basit ve bir o kadar beni yormayan konularda da yazabilirdim. Fakat yukarda bahsettiğim prensibimden dolayı bu çalışmalar kadar tatmin olmazdım.

Kürdistan ve Kürt Ünlüleri'nin tamamlanmasında sözettiğim istek etkileyici olmuştur. Bu kitapta yeralan ünlü kişiler hakkında bilgilenmek ve onları tanıtmak için bir o kadar eski ve yeni eserleri taramak zorunda kaldım desem, abartımış olmam. Bazı eserlerde sadece bir kişiye, bazılarında birkaç kişiye rastladım. Bazılarında ise aradığım hiç bir şeyi bulamadığım için emeklerim boşa gidiyordu. Kitabıma aldığım ünlülerin bir kısmının doğum yerlerine bakarak, Kürt olduklarını kabul edebilirdim. Fakat içimde milliyetleri hakkında ufak bir şüphe oluşanları almadım. Ancak, Kürdistan'da doğup büyüyen ve Kürt olmayan bazı emirlerle bilginleri bunlara ilave ettim. Örneğin, İbni Cerir Taberi'nin Tarihi Ümem ve Ve’l-Mülük adlı kitabının 1. cildinde Erdeşir Babekan'ın Kürt olduğu belirtilmektedir. Fakat şimdiye kadar bunun doğruluğunu kanıtlayamadım. Dinaveri'nin kitabı olan El Ahbarü'd-Düvel, Behram Çubine'nin kardeşi Kürt ve kızkardeşi Kürdiye’nin islamdan önce yaşadıklarından bahseder.(1) Elimde sağlam bir belge olmadığı için onlardan bahsetmedim. Nasıl ki, Şair Ebdullame'nin sözü olan Ebamüslim-i Horasani'nin Kürt olduğuna itibar etmediysem, bunların Kürt olduklarına da itibar etmedim.(*)

Asarii Şiiye el-İmamiye adlı kitapta Bamerki ailesinin Kürt Dımbıli aşiretine mensup olduğu açıkça belirtilmesine rağmen, kitabımda bunlardan da bahs etmedim.

Salari devletinin münasebeti ile Sedefi işareten Hamzatül İsfahani ve İskender Münşi açıkça şöyle diyor: "Deylemiler Kürtlerin bir aşiretidir." Alemara-yi Abbasi Cilt:3, Sf.712. Fakat o aşirete bağlı olan Bevehiler'in emir ve padişahlarını kitabıma almadım. Umarım okurlarım bu ihtiyatımdan dolayı beni mazur görürler. Bu yalnız benim görüşümdür. Ben kitabıma islamın doğuşundan bugüne kadar yaşamış olan ünlüleri aldım. Gerçi Kürtlerin tarih sahnesine çıkışları üç bin yıl önceden başlıyor. Arkeologların bulgularına göre Kürtlere ait eserlere İslamiyetten önceki dönemde de rastlanmaktadır. Ancak ne olursa olsun, bugün bu gerçeği kabul etmek istemiyorlar. Onun için yanlış bir şekilde ve eksik bir anlatımla örtülü bir zaman ile kişileri anlatmaya gerek görmedim. Beni bu yola sevk eden diğer bir etken de, başka milletlerin düşünürlerinin de açık olmayan dönemlerde yaşayan ünlüleri getirip kendi milletlerine bağlamaları olmuştur. Bıraktığımız bu boşluklar, arkeoloji bilginlerinin çabası ile bizden sonraki kuşaklar tarafından doldurulur.

Ben itiraf edeyim ki, bu kitabın eksikliği geçmiş yüzyılın ünlülerinin anlatılmamasından ibaret değildir. Belki islamiyetin onüçüncü yüzyılında yaşamış olan ünlüler de anlatılmamıştır.

Ben bunu itiraf etmesem dahi, okurlar bunu gelecekte öğrenecekler. Örneğin, Kürt kökenli ve dünyaca ünlü birçok siyaset adamı ve yazarının yaşam öykülerini öğrenemedim. Bu konuda önümde iki yol vardı. Ya elimdeki kaynaklara dayanarak mevcut olanlarla kitabımı yayınlayacaktım, yada bunu başka bir zamana erteleyecektim. Kitabımın ertelenmesi konusunda taşıdığım kaygılardan dolayı birinci yolu tercih ettim. Eksik olan şeylerin tamamlanmasını ise, benden sonra gelenlerin çabalarına bırakıyorum.

Bağımsız sultanların, meliklerin ve emirlerin özgeçmişlerini topladım ve kitabımın baş tarafına koydum. Önceliğe önem vermedim. Ancak ölümsüz Sultan Selahaddin-i Eyubi'nin kahraman adının kitabın başında yer almasına sevindim. Eyubilerden sonra Meşhur kadınları, kitapta ayrı bir bölüm olarak verdim. Diğer ünlüleri ise, alfabetik sıraya göre kitaba yerleştirdim.

Bu kitabı Kürt dili ile yazılan diğer kitaplar gibi başta Kürtçe yazdım. Ancak bu kitabı yazmaktan amaç, savaş ve siyaset alanında meşhur olan bilgi ve edebiyatta İslam alemine ve bilhassa Araplara hizmet eden bu meşhur kişilerin diğer halklar tarafından da tanınmasını sağlamaktı.

Meşhur olan Kürtlerin bir kısmının, dini bilgiler ve Arap edebiyatının ilerlemesi doğrultusunda harcadıkları çabalardan dolayı adlarının Arap tarihine altın harflerle yazılmaları gerekirken, Araplar tarafından takdir edilmemiş olmaları, beni oldukça üzmüştür. Onlardan ve onların milliyetinden -o milliyet ki İslam alemi ve Arap alemine yüzlerce kahraman hediye etmiştir-  hiç söz etmezler. Bu eski ediplerden ve şairlerden söz etmiyorum. Ancak üç kişi ile iktifa edeceğim.

Mesela, Şairlerin emin Mısır'daki Şevki, Irak'taki Zehavi ve Resafi gibi. Arap kaynaklarında Kürtler'in tanınmasını sağlamak amacıyla bu kitabımı Arapça yayımlamaya karar verdim. Olur ki bu tanıtma bu halka ve bu millete bir takdir ve sevgi vesilesi olsun.

Bu kitabın Arapça çevirisinin büyük bir bölümünü kızım Seniha yaptı. Bu görevi çok güzel bir şekilde yerine getirdi. Eğer çevirisinde bir eksiklik varsa da ben onun yerine şimdiden özür diliyorum. Çünkü Arapça onun ana dili değildir.

Faziletli Şair Molla Abdullah El Beytuşi'nin dediği gibi:

Eğer edebe muhalif bir şey gördüm ise, Tabiat! Kürtçe'dir, bu da Arapça'dır.

Muhammed Emin Zeki
1929 – 1944

* Oysa yalnız şair Ebdullame değil, birçok ünlü Arap tarihçisi de, Ebamüslim-i Horasani’nin Kürt olduğunu söyler. (Mehmet Bayrak)

Bağimsiz Prensler, Krallar Ve Sultanlar

I - Eyubiler

1 - Sultan Selahaddin

H.532 (Miladi 1138) yılında Tikrit'te doğdu. Resmi lakabı El Melik el-Nasır Selahaddin Yusuf el-Evvel’dir. Necmeddin el-Eyubi bin Şadi bin Mervan’ın oğludur. Babası, Kuzey Azerbaycan'daki Tayin bölgesinde yaşayan ve Kürt Aşiretleri Birliği(2) olan Hizbaniye Aşireti'nin bağlı Revadi koluna mensuptur. Dairetü'l-Maarif el-İslamiye ve Hayat-ı Selahaddin el-Eyubi adlı kitaplardan ve bunlar dışındaki birçok tarihi kaynaktan anlaşıldığı gibi Sultan Selahaddin şöhreti, şanı ve azametiyle döneminin ünlü krallarındandır. Hayatı, dört bölüm olarak ele alınabilir.

a - Çocukluktan saltanat tahtına geçene kadar olan dönem,
b - Memalik-i İslamiyeyi birleştirme ve hükümdarlığını sağlamlaştırma dönemi,
c - Haçlı seferlerine karşı savaştığı dönem,
d - Yüksek meziyetleri

Sultan Selahaddin'in çocukluğu hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz. Çünkü kendisiyle ilgili eserlerde çocukluk yılları hakkında fazla bir bilgi yoktur. Dr. Ahmet el-Bili'nin incelemelerinde, Necmeddin Eyup ile Esededdin Şerko'nun Tikrit'ten Musul'a gidip burada bulunan İmadeddin el Zengi’nin ordusuna katıldıklarını ve kendisine bir süre hizmet ettikleri belirtilmektedir. Zengi'nin ordusu H.534 (M.1140) yılında Balbeki ele geçirince Selahaddin'in babası, İmadeddin el-Zengi tarafından buranın hükümdarlığına atandı. Küçük Prens Selahaddin, o dönemde babasının yanındaydı. Zengi'nin ölümünden sonra Baalbek'i Şamlılar'a vererek kendisi de orada yaşadı. Bir süre sonra Şam Ordusu’nun komutanı oldu. Aynı dönemde Şerko da Sultan Mahmut Nureddin bin İmadeddin el-Zengi’nin ordusunun komutanlığını yapıyordu. Haçlı Seferlerinin ikinci bölümünün sonunda Dimaşk Emin Sultan'a itaatini arzetti; bunun üzerine Şerko, ordusuyla Şam'a yürüdü. Bunu duyan Necmeddin Eyup, ne velinimetine asi olmayı ne de kardeşine karşı gelmeyi istiyordu. Bunun üzerine kardeşiyle görüşerek …




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues