GİRİŞ
Son yıllarda, özellikle 90'lı yıllardan itibaren, gazetelerin ekonomi sayfalarını düzenli olarak izleyen herhangi birisi rahatlıkla şu kanıya ulaşabilir: Türkiye'de ekonomik faaliyetler sanki tek bir alanla, finans alanıyla sınırlı olarak yürütülmektedir.
Bunun böyle olması da son derece doğaldır. Çünkü gerek gazetelerin ekonomi sayfalarında, gerekse sayıları giderek artan 'ekonomi' dergilerinde şöyle bir görüntüyle karşılaşacaktır: Bir yandan elinde çeşitli büyüklüklerde meblağlar tutan kişiler ya da kurumlar vardır. Diğer yanda ise bu kişi ya da kurumlara paralarına en fazla getiri sağlayacak finansal yatırım seçenekleri sunan 'ekonomistler' ya da finansal analistler' bulunmaktadır. Bu seçenekler ise hepimizin bildiği gibi, zaman zaman getiri oranlarına göre öne çıkan, borsa, devlet bono ve tahvilleri, döviz ya da çeşitli yatırım fonlarından oluşmaktadır. Çeşitli değerlendirmeler yapılmakta, elde bulundurulan meblağlar belirli finansal getiri araçlarına yatırılmakta, sonuçta da 'rant' olarak tabir edilen karlar elde edilmektedir.
Gerçekte bu durum, Türkiye toplumunun son yıllarda yabancısı olmadığı bir olgudur ve çeşitli kavramlarla da dile getirilmektedir: 'Rant ekonomisi', 'rantiyeler'...vb.
Bununla birlikte, ekonomi üzerine yayınların sadık bir izleyicisi olan kişi nasıl olup da bu boyutlarda bir 'rant ekonomisinin' ... |