Pirtûkxaneya dîjîtal a kurdî (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Hayat ve hatıratım - III


Nivîskar : Rıza Nur
Weşan : Altındağ Tarîx & Cîh : 1967, İstanbul
Pêşgotin : Rûpel : 720
Wergêr : ISBN :
Ziman : AlmanîEbad : 125x185 mm
Hejmara FIKP : Liv. Tur. Nur. Hay. III N°Mijar : Bîranîn

Hayat ve hatıratım - III
Versions

Hayat ve hatıratım - I - II [Türkçe, İstanbul, 1967]

Hayat ve hatıratım - III [Deutsche, İstanbul, 1967]

Hayat ve hatıratım - IV [Türkçe, İstanbul, 1967]


Hayat ve hatıratım - III

Rıza Nur


Altındağ yayınevi


Bir defa daha belirtmek istiyoruz ki, bu hatırat sırf tarihe hizmet maksadıyla yayınlanmaktadır. Yoksa bir takım fâni şahısların medih veya zemini için değil. Ama görülecektir ki, müellif bunu bol bol yapmıştır. Ancak hatıraların daima hissi olduğu düşünülürse, bu da mazur görülecektir. Mesele yazılanların - hissi noktaları mevcut olsa bile - yakın tarihin aydınlanması hususunda taşıdığı büyük ehemmiyetir.

Rıza Nur da nihayet bir insan olmak itibariyle hatâ edebilir. Söyledikleri eksik, hattâ yanlış bile olabilir. Meselâ, Sultan Abdüihamid, Sultan Vahidettin, sen halife Abdülmecid Efendi, saltanat ve Hanedan-ı Âli Osman hakkında söyledikleri kısmen yetişme şartları ve kısmen de haber kaynaklarının çürüklüğü yüzünden, umumiyetle yanlıştır. Hattâ bu misaller belki çoğaltılabilir de. Ancak, şahsi görüşü yanlış olsa bile, vak’aları büyük bir dürüstlük içinde ve tarihe sadakat hissiyle nakletmekte olduğu münakaşa kabul etmez bir gerçektir. O kadar ki; kendi kusurlarını bile tam bir açık ...


TAKDİM

Bir defa daha belirtmek istiyoruz ki, bu hatırat sırf tarihe hizmet maksadıyla yayınlanmaktadır. Yoksa bir takım fâni şahısların medih veya zemini için değil. Ama görülecektir ki, müellif bunu bol bol yapmıştır. Ancak hatıraların daima hissi olduğu düşünülürse, bu da mazur görülecektir. Mesele yazılanların - hissi noktaları mevcut olsa bile - yakın tarihin aydınlanması hususunda taşıdığı büyük ehemmiyetir.

Rıza Nur da nihayet bir insan olmak itibariyle hatâ edebilir. Söyledikleri eksik, hattâ yanlış bile olabilir. Meselâ, Sultan Abdüihamid, Sultan Vahidettin, sen halife Abdülmecid Efendi, saltanat ve Hanedan-ı Âli Osman hakkında söyledikleri kısmen yetişme şartları ve kısmen de haber kaynaklarının çürüklüğü yüzünden, umumiyetle yanlıştır. Hattâ bu misaller belki çoğaltılabilir de. Ancak, şahsi görüşü yanlış olsa bile, vak’aları büyük bir dürüstlük içinde ve tarihe sadakat hissiyle nakletmekte olduğu münakaşa kabul etmez bir gerçektir. O kadar ki; kendi kusurlarını bile tam bir açık kalplilikle anlatabilmektedir. Birinci ve ikinci ciltleri okuyanlar bu hususu müşahede etmişlerdir.

Bu sebeple, elinizdeki hatırat sırf mukayeseli bir tetkike imkân vermek ve böylece yakın tarihimizin gerçeklerinin aydınlanmasını sağlamak maksadıyla ve tarafsız bir hisle yayınlanmıştır.

Birinci ve ikinci cildlerde de bu his ve düşünce ile hareket edilmiş ve üstelik, 5816 sayılı «Atatürk’ü Koruma Kanun»u muvacehesinde suçtan korunmak için gereken yerlerde onun adı kaldırılarak, yerine birkaç nokta konulmuştu. Yâni suç işlemekten kaçınılmıştı. Buna rağmen birinci ve ikinci cildler İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesinin 968 33 sayılı kararıyle toplattırılmış ve hakkımızda cezaî tatbikata geçilmiştir. 1928 senesinde kaleme alınmış bulunan ve tarih için zaruri bir malzeme teşkil eden bu hatıratın serbest bırakılması için gereken hukuki müdâfaalar yapılacaktır. Çünkü, kanaatimizce bahsi geçen kanunun tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasına mani olucu bir tarzda tatbik edilmesine imkân yoktur. Gerçekten mezkûr kanunun kabulü sırasında Meclis’te de defalarca te’yid ve ifade edildiği üzere bu kanun tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasına mani olmak için kabul edilmiş değildir. Fakat, her nedense kanunun mer’iyet tarihinden itibaren daima gayri hukuki bir tutum ve tatbikat ile, tarihî gerçeklerin ortaya çıkması önlenmeğe çalışılmıştır. Bu hassasiyet kanaatimizce çok yanlıştır. Çünkü, memleketin bu mes’ele ile meşgul olanları umumiyetle münevverlerdir. Bunlar da yurt dışına çıktıklarında Türkiye’de ağıza dahi ahnamıyacak büyük iddiaları gittikleri yerlerde kitaba geçmiş olarak görmekte ve bu bilgileri memlekete getirmektedirler. Meselâ, muhtelif Avrupa memleketlerinde neşredilmiş kitaplarda, Mustafa Kemâl’in su katıksız bir İngiliz casusu olduğu, Türk-Yunan muharebesinin sadece bir muvazaadan ibaret bulunduğu. Yunan askerinin İzmir’e çıkarılışının İngiliz’lere Mustafa Kemal tarafından telkin ve ilham edildiği, bütün bunların da Türkiye’yi mutlak surette İslâm Dünyasından koparmak ve İslâm Dünyasının liderliğinden tardetmek maksadına matuf olarak planlandığı, bunun da İngiliz petrol politikasına bağlı bulunduğu hususlarını mevsuk ve müdellel olarak tafsilâtıyla görüp okumakta. Türkiye’ye gelince yakın dostlarına anlatmaktadırlar. Üstelik, bizdeki Kemalist geçinenlerin aslâ tahammül edemiyecekleri ölçüde Mustafa Kemal’in şahsî ahlâksızlıklarının da hikâye edildiklerini görüp - okuyarak öğrenmektedirler. Hattâ bunlardan birçokları orijinal nüshalarıyla Türkiye’ye de girmektedir. Bu durum, hattâ Mustafa Kemal'in hayatta olduğa zamanda dahi ortaya çıkmıştır.

Aradan yarım asra yakın bir zaman geçmiştir. İnsaf ile kabul etmek gerekir ki, hakikatin zuhur etmek şansına ilânihaye karşı çıkılamaz. Dün kendisine ağız dolusu küfr edilen Sultan Hamid, bugünün Ulu Hakan’ıdır. Dün korkunç bir diktatör olan Stalin’i, bugün Rus’yada ağzına alabilecek kabadayı yoktur. Zorlamayla şahısların ila nihaye ayakta tutulmasına imkân olmadığı aşikârdır.

Bu itibarla, bir şahsın lehinde veya aleyhinde söylenilmiş ve yazılmış olması önemli değildir. Önemli olan bu söylenip yazılanlardan ve yıllardan sonra arta kalan kıymet hükümleridir. İşte, biz de bu hatıratı Mustafa Kemal’in zamana ve hür tenkidlere mukavemeti olup - olmadığının anlaşılabilmesi ve bir münakaşa vasatı açılabilmesi maksadıyla yayınlıyoruz. Sırf tarihin malı olan hu hatıratı Türk mahkemeleri huzurunda yukarıda beyân edilen görüşler muvacehesinde cesaret ve celâdetle savunacağız. Okuyucunun birkaç hususa dikkatini celbetmek isteriz:

a — Bu hatırat 1928 senesinde kaleme alındığı cihetle, zikredilen paraya ait kayıtların, o günün parasının kıymetine nazaran telâkki edilmesi gerektir.

b — Yazarın nev’i şahsına münhasır bir uslûbu bulunduğu cihetle ifadesine asla dokunulmamıştır. Bir kelime ilâve etmek veya bir kelime çıkarmak gibi bir müdâhalede asla bulunulmamıştır.

c — Bu hatıratın, müellifin el yazısıyla yazılarak British Museum’a tevdi edilmiş olduğu ve 1966 yılına kadar açılmamak kaydıyla mühürlendiği malûmdur. El hyazısı olması dolayısıyle gösterilen bütün ihtimama rağmen, yanlış okunan kelimeler bulunabilir. Bu hususta okuyucunun müsamahasını rica ederiz.

d — Bu hatıratın muhtevasında «Filân muahede veya tamimin sayfalar arasında muayyen yerlere derci hususunda müellifin koyduğu notlarla iktifa ederek, mevzubahis temin veya muahedeleri dercedemedik. Çünkü, bunların bazıları henüz tetkike arzedilmeyen Cumhuriyet Devri arşivlerindedir. Yazıldığından kırk yıl sonra dahi bu eksikliği telâfi edecek kadar tetkik ve araştırmaya imkân vermeyen mutaassıp bir görüşle yakın tarihimizin gerçeklerinin ortaya çıkmasına mani olunduğu bu suretle de bir kere daha tezahür etmektedir.

e — Sadece araştırıcılara malzeme sunmak maksadıyla yayınlanan bu hatıratı, birinci ve ikinci ciltlerinin maruz bulunduğu toplama ve takibat keyfiyetleri dolayısıyle, bu kısım pek az miktarda basılmıştır. Bundan da maksadımız velvele yerine, ciddî araştırıcıların hakikatları nüfüz imkânını te’mindir.

«Bir hakikat kalmasın Allahım âlemde nihân.»

Altındağ Yayınevi
Sahibi:
Dursun Satılmışoğlu



Milli Kıyam

(İç Yüzü)

Buna, bizde de, Avrupa’da da Millî Hareket adı verilmiştir. Mütareke olunca bir taraftan Îngilizler donanma ile diğer taraftan Fransızlar karadan Trakya tariki ile İstanbul’a girdiler. Türkler’de umumi ve derin bir hüzün, Rum ve Ermeniler’de fevkalâde bir sevinç. Şenlik yapıyorlar.

Yahudiler de bunlara iştirak ediyor, İtalyanlar ve Yunanlılar da memlekete girdiler.
İngiliz ve Fransızların yanlarında Harbi Umumide tercüman namı ile kullandıkları birçok Rum, Yahudi, bilhassa Ermeni casuslar, keza askerler var. Şimdi de İstanbul’da bu milletler bunlara casus ve asker yazılıyorlar.

Rum Patrikhanesi azıtmış, maskeyi atmış, içindekini bir lâğım patlar gibi meydana vermiş. Ermeniler de böyle. Fikirleri ve kanaatları şudur : Türkiye battı. İstanbul ve Anadolu’nun büyük bir kısmı Yunanistan’a verilecek. Bizans yeniden doğuyor. Diğer kısımlar Ermenistan olacak. On beş asırdan beri birbirini sevmeyen, aralarında dinî ve siyasî müthiş kanlı nizâlar olmuş olan, birbirinden iğrenen Rum ve Ermeni şimdi birbirine «Hemşehri Millet» adını veriyorlar.

Yunanlılar İnsani sıfatta olan «Yunan Salib-i Ahmeri» ile «Muhacirin Komisyonu»nu, derhal İstanbul’a soktular. Hakikatte bunlar politika ve propaganda organı. Fener tamamiyle...


Rıza Nur

Hayat ve hatıratım
III. Cild

Altındağ

Altındağ yayınevi
Hayat ve hatıratım, III. Cild
Dr. Rıza Nur

Bâyezid - Beyazsaray,
zemin kat No: 39
İstanbul

Her hakkı mahfuzdur

Naşiri: Heidi Schmit
4100 Duisburg 11
Deutschiand

İstanbul 1967
Nachdruck: K.G. Lohse, Frankfurt am Main



Weqfa-Enstîtuya kurdî ya Parîsê © 2024
PIRTÛKXANE
Agahiyên bikêr
Agahiyên Hiqûqî
PROJE
Dîrok & agahî
Hevpar
LÎSTE
Mijar
Nivîskar
Weşan
Ziman
Kovar