Versionsİttihat-Terakki ve Kürtler [Türkçe, Stockholm, 1990]
İttihat Terakki ve Kürtler [Türkçe, Ankara, 1992]
İttihat-Terakki ve Kürtler
Naci Kutlay
Vejin
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş yıllarında şekillenen İttihat ve Terakki dönemi hem Türk ve hem de bölge halkları açısından büyük bir önem taşımaktadır. Abdulhamid yönetiminin baskı, zulüm ve işkence çarkına karşı ayaklanan Osmanlı sınırları içerisindeki değişik halkların gelecekleri konusunda, önce bu halkların nefretinden yararlanan İttihat ve Terakki örgütü, daha sonra bu halkları karşısına alarak ırkçı, şöven bir burjuva ideolojisine sarıldı. Gelişen Türk burjuvazisinin Osmanlı tarihinde eşi rastlanmadık bu şahlanışı, sonunda bölge halklarına karşı bir kırım ve kıyım savaşına dönüştü. İttihat ve Terakki örgütünün bu yüz yıllık geçmişi, daha sonraları 1923 yılında kurulan Türkiye Cühuriyeti'nin "sağlam temellere" oturtulmasına büyük bir zemin hazırladı.
Naci Kutlay, hazırlamış olduğu İttihat-Terakki ve Kürtler adlı çalışmasında bu dönemi bir Kürt perspektifi ile incelemektedir. Kürtler bağlamında İttihat ve Terakki dönemini ilk kez böyle kapsamlı olarak ele alan bu çalışma, Kürt tarihinin bilinmeyen yönlerine büyük çapta ışık tutmaktadır. Ayrıca İttihat ve Terakki dönemi iyice kavranmadıkça, Kürt tarihinde bir dönemeç olan bu yılların ve günümüzdeki politik, toplumsal sorunların aydınlığa kavuşturulması oldukça güçtür.
Vejin Yayınevi, İttihat-Terakki ve Kürtler adlı çalışmanın, İttihat ve Terakki örgütünün 100. kuruluş yıldönümü münasebetiyle başlayan tartışmalara önemli bir katkı sağlayacağına inanmaktadır
SUNUŞ
Son yüzyıl Türkiye tarihi, bir bakıma İttihat ve Terraki Partisi veya Cemiyeti tarihi demektir. Altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarındaki ve Türkiye Cumhuriyeti'nin geçirmekte olduğu değişimlerin temelinde İttihat ve Terakki anlayışının etkileri baş etmendir. Bu nedenle İttihat ve Terakki iyi bilinmeden Türkiye'yi ve yaşamakta olduğumuz sorunları değerlendirmek olanaksızdır. Daha da ileri giderek, bazı komşu ülkelerin tarihinde ve sosyal yapılanmasında, İttihat ve Terakki etkeninin büyük bir önem taşıdığını söylemek doğru bir tanımlamadır kanısındayım. En başta Irak, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan , Azerbaycan ve Ermenistan bu etkiyi duymuşlardır.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana geçen 65-70 yılın sosyal ve siyasal tarihi de bir ölçüde Ittihat ve Terakki'nin uzantısı olan bir dilim kabul edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları olan Mustafa Kemal, İsmet Inönü, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Celal Bayar ve hemen hemen diğer tüm önde gelenler İttihat ve Terakkici idiler. Sanat ve kültür dünyasını yönlendirenler de öyle. Yunus Nadi, Hüseyin Cahit Yalçın ve Falih Rıfkı Atay ünlü İttihat ve Terakkici gazetecilerdi. Bunu tüm dallarda zenginleştirerek sergileyebiliriz. Hatta "ordu" faktörü, Türkiye'de İttihat ve Terakki anlayışını temsil ediyor diyenler çoğunluktadır.
İttihat ve Terakki anlayışı modernleşme, yenileşme ve burjuvalaşma hareketlerine kesinlikle damgasını vurmuştur. Türk uluslaşma süreci onların zamanında biçim almıştır. Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nda "ulusal sorun" konusundaki tavırları yakın tarihimize, İttihat ve Terakkicilerin anlayışı olarak geçmiştir. Ermeni soy kırımı, Balkan ulusal kurtuluş hareketleri, müslüman Arapların ayrılma mücadeleleri ve Kürt ulusuna karşı baskıcı ve asimilasyoncu politika uygulanması İttihat ve Terakki döneminin eseridir.
Bunların getirdikleri sonuçlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu günkü dış ve iç politikasını büyük ölçüde belirleyen etmenlerdir.
Bundan ötürü, sosyal ve politik olaylarla ilgilenen herkesin ilgisini, en çok İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Partisi ile o dönemdeki olaylar çekmektedir.
Son otuz yılda bu konuda, Türkiye'de ve dışarda çok değerli araştırmalar yapıldı ve aydınlanması gereken birçok konu da araştırıcılarını bekliyor.
19. yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yenileşme hareketlerindeki eylemciler ve kendilerinden sonra gelenler genellikle "Jön Türk"ler olarak anıldılar. Ancak bu değişimi 1908 Meşrutiyet'inin ilânı ile yaşama somut olarak geçiren İttihat ve Terakki'ciler birçok araştırmacılar tarafından "Jön Türkler olarak isimlendirildiler. Kürt halk türkülerine geçecek kadar derin etkileri olan Jön Türk (İttihat ve Terakki) olayının Kürtlerle ilgili yanını incelemeği çok yararlı ve ilginç buldum. Buna gücümün ve olanaklarımın yetmediğinin bilincindeyim. Ancak yapabileceğim kadarını sunmak ve böylece kapıyı aralamak istedim. İttihat - Terakki ve Kürtler konusunda bazı ipuçlarına ve bu dönemde Kürtlerin sosyal-politik düzeylerine değineceğim. İlerde bunu geliştirmek umuduyla, konuyu şimdilik bu küçük kitapcıkla sınırlandırdım. Özünde yapabileceğm de bu kadardı.
Yan yana ve iç içe yaşayan Türk ve Kürt uluslarının, bugün geçirmekte oldukları sancılı sosyal ve siyasal sorunların temelinde bu dönemin bakış açısı yatmaktadır. Bu nedenle bu dönem iyi irdelenmeli. Türklerin uluslaşması, Turancılığı, islamcılığı ve bugün tartışılan Türk-İslam sentezi ve en önemli etken olan "ordu" faktörü İttihat ve Terakki gerçeği iyi bilinmeden anlaşılamaz.
Kürtler için de öyle. Kürtlerin ulusal istemlerinin süreç içindeki yeri, evreleri ve sosyal-sınıfsal konumları bu dönemden hareketle günümüze dek getirilip bağlanabilir. Karşılıklı etkileşimlerin değerlendirilmesi ve günümüzün sorunlarına akılcı çözüm arayışları, son yüzyıl tarihiyle çok ilintilidir. Bu kitapcığı yazarken bunu düşündüm hep. İttihat ve Terakki Cemiyeti de bundan tam yüz yıl önce kurulmuştu, bu konuda basında yeniden bir takım değerlendirmeler çıktı ve bunlar, beni de bu dönemin Kürtlerle ilgili yanını incelemeye özendirici bir etken oldu.
İttihat ve Terakki'nin birçok yönleriyle irdelenmesi T.Z.Tunaya, Ş. Hanioğlu, S.Akşin, A. Feruz, Y. Küçük, M. Tunçay, Ramsaur ve Petrosyan ve daha birçok araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Bunun çok büyük bir iş olduğu bilincinde olarak ben yalnızca İttihat ve Terakki Parti ve Cemiyeti'nin Kürtlerle ilgili olabilecek olan düşünce ve eylemlerini konu edinmek istedim.
İttihat ve Terakki bazılarına göre bir "Cemiyet"ti ve sonra "Parti" şeklini aldı ve sürekli olarak arkadan "gizli" bir biçimde yönetildi.
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki despot yönetime karşı, yüz yıl önce, bazı üniversite öğrencileri organize olmayı denediler.
Böylece 1889 yılında "İttihad-ı Osmani Cemiyeti" kuruldu. "Osmanlı Birliği" anlamındaki cemiyeti, Osmanlıların değişik uluslarından beş öğrenci kurmuş oldu. Azeri, Çerkez, Arnavut ve Kürt olan bu öğrencilere sonraları başkaları da katıldı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok yörelerinde kıpırdanmalar vardı ve yine 1889 yılında Paris'te Osmanlı yurttaşlarından bir grup, "İttihat ve Terakki Cemiyeti"ni kurmuştu. Araştırmanın içinde göreceğimz gibi Sultan Abdülhamid ve yönetimi bu tür hareketlere karşı büyük bir mücadele verdi. Kimilerini cezalandırdı, sürgüne gönderdi ve kimilerini satın alarak her türlü yöntemle bunların etkilerini yok etmeye çalıştı. Ancak hareket durmadan gelişti. Bu arada ordu içinde de yandaşlar bulan "Abdülhamid ve yönetimi karşıtı" anlayış, özellikle Balkan'larda belirginleşti. Selanik ve çevresinde bulunan. Ordu'daki subaylar ve bazı siviller tarafından "Osmanlı Hürriyet Cemiyeti" kuruldu. Birbirlerinden ayrı olarak çalışan bu cemiyetler 1907 yılında birleşerek "Terakki ve İttihat Cemiyeti" adıyla çalışmalarını sürdürdüler. Gizliliğe özen gösterilmesine karşın cemiyetin varlığını herkes biliyordu ve giderek bir karizma haline dönüştü. İsmi de "İttihat ve Terakki Cemiyeti" oldu tekrar. Avrupadaki eylemleri daha çok Paris'ten yönlendirilen cemiyetin esas aktivitesini Balkanlardaki "ordu mensupları" oluşturdu. 23 Temmuz 1908 Devrimi'ni de bu öğeler gerçekleştirdi.
1908-1918 yılları arasında bazan dolaylı ve bazan da doğrudan yönetimde bulunan İttihat ve Terakki Kürtlere ne getirdi? Bunu olayların içinde aramaya çalışacağız. Kırımlar, sürgünler, ulusal istemler için uğraşı, fakirleşme, uluslaşma, toprağa yerleşme, aşiretsel konumun bir ölçüde değişim göstermesi ve daha bir nice konuların ipuçlarını bulmaya çalışacağız.
İttihat ve Terakki İktidarı öncesinde Kürdistan ve Kürtler
19. yüzyıla gelinceye kadar Osmanlı sultanları, Kürdistan'ı ve benzer feodal-aşiret düzenindeki bölgeleri Osmanlı sınırları içinde tutmak için pekçok ödün veriyor ve gevşek davranıyorlardı. Bundan ötürü vergi vermeyen ve askerlik yükümlülüğünü yerine getirmek istemeyen Kürtlere karşı merkezi otoriteyi güçlendirme girişimleri her defasında başkaldırı ile karşılaşmıştı. Özellikle Sultan Mahmut ve Sultan Abdülmecit dönemlerindeki başkaldırılar aralıksız sürüp gitmişti. Şevket Süreyya Aydemir "Makedonya'dan Ortaasya'ya Enver Paşa" adlı yapıtının cilt 1, sayfa 101 de 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu'na ait bir bölüm şöyledir; "imparatorluğun, Afrika'da Trablus kısmına gelince, orada adına devlet denebilecek bir idare, yollar, bayındırlık eserleri ve saire zaten yoktu. Burasını Abdülhamit, bir sürgün yeri olarak kullandı. Yemen'de ise isyanların ardı arası hiç bir zaman kesilmedi. Suriye'de Hayran ve Dürzi isyanları da fasılasız denecek şekilde devam etti. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kört beyleri ve şeyhleri, müstakil hükümdarlar gibi yaşıyorlardı. Başlıcaları: 1806 Babanzade, 1813 Abbas Mirza, 1828 Muşlu Emin Paşa, 1832 Mir Mahmut, 1842 Bedirhan, 1855 Yezdan Şir, 1880 Nehrili Abdullah olmak üzere eskiden beri sürüp gidiyordu. Ortada bir Anadolu kalıyordu. Ama orada, devlet değil, eşraf ve eşkiya hâkimdi..." Yine ayni eserin 129-130. sayfalarında şu ifadeleri bulmaktayız: "...Bizimle de ilişkisi şekilden ibaretti. Doğu ve Güneydoğu illeri, mirmiranların ...
Naci Kutlay
İttihat-Terakki ve Kürtler
Vejin
Vejin yayınevi
İttihat-Terakki ve Kürtler
Naci Kutlay
Weşanxana Vejin
Vejin förlaget
Vejin yayınevi
Box 39122
100 54 Stockholm
Sweden
Birinci basım: Şuba Stockholm
Copyrıght N. Kutlay
Prınted ın Sweden by APEC Tryck & Förlag
Stockholm 1990
ISBN 91-87808-01-3