La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Başım belada


Auteur :
Éditeur : Anka Date & Lieu : 2002, İstanbul
Préface : Pages : 368
Traduction : ISBN : 975-6628-19-7
Langue : TurcFormat : 125x210 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Kay. Bas. 660Thème : Général

Başım belada
Versions

Başım belada [Türkçe, İstanbul, 2002]

Serê min ketîye belayê [Kurdî, İstanbul, 2004]


Başım belada

Ferzende Kaya


Anka


Ahmet Kaya bir şarkıcıydı. Çocuksuydu. Öfkeliydi. Yaralıydı.
Ve hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı. Dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü. Çabucak öldü. Bir çocuk gibi öldü. Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü. Tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü. Artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek. Bir daha şarkı söyleyemeyecek. Ah keşke şarkı söyleyebilseydim.
Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı. "Şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı. "Ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı. Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Eğer şarkı söylemeyi bilseydim. O, şarkı söylemeyi biliyordu. / Ahmet Altan


Ferzende Kaya, Van / Başkale doğumlu. Gazeteciliğe lise yıllarında başladı. Uzun süre OHAL Bölgesi'nde görev yaptı. Aralarında, AA, Politika, Selam, Nokta, Radikal / Ekler, Yeni Gündem, Öküz ve Turkish Daily News'in de bulunduğu çok sayıda kurumda çalıştı, yazdı. Kürt sorunu, insan hakları ve Orta Doğu üzerine çok sayıda araştırması yayınlandı. Medya eleştirmenliği ve müzik yazarlığı da yapan Kaya, halen USA Newport University’de İletişim Psikolojisi üzerine yüksek öğrenimini sürdürüyor.


İçindekiler

Sunuş
Ahmet Kaya’yı yazmak / 13

Birinci Bölüm
Paris sürgünü
Ben Yandım Siz Yanmayın / 19
“Memleket hasretine dayanamadı” / 20
Her şey o gecede başladı / 21
“Evimi özlüyorum” / 22
Paris, sana mı kaldı, Ahmet’i almak? / 24
“İstanbul’u özlüyorum” / 25

İkinci Bölüm
“Loş dudak” çocuk
Tavuklara verilen konser / 27
Baba Mahmut Kaya / 29
Anne Zekiye Kaya / 30
Üç kızdan sonra gelen erkek: Ahmet / 31
Koyunoğlu mahallesi / 31
Tek odalı bir evde süren yaşam / 32
Ve nihayet ilk ev / 32
“Ahmet’i kaçıracaklar” korkusu / 33
Foto Tuna’nın sineması / 33
İstanbul hayali / 34
Deniz ve Kız Kulesi / 35
“Baba, İstanbul’u anlatsana..” / 35
Garip bir dengbej: Deli Yusuf / 36
Loş Dudak Ahmet / 36
Bu çocukta iş var / 37
İlk konser tavuklara / 38
Babanın büyük hediyesi: Bağlama / 38
“Bağlamayı 15 günde öğrendim” / 39
İşçi geceleri ve müzik tutkusu / 40
İlk sahne deneyimi / 41
Plakçıda çalıştı / 42
İlk bestesi: “Başar abi” / 43
Ve İstanbul’a göç / 43
“Malatyalı kırolar geldi” / 44
İstanbul’da ilk günler / 45
Almanya macerası / 46

Üçüncü Bölüm
İstanbul bir garip şehir
Macera yılları / 49
En kolay iş: Seyyar satıcılık / 50
Ajitasyondan sadece kendisi etkilendi / 51
“Halk Bilimleri Derneği” günleri başlıyor / 51
Artık derneğin müdavimidir / 54
Ne tiyatro, ne folklor / 57
Ahmet’ten “Kapitalizm” semineri / 58
İlk cezaevi deneyimi / 59
Askerde orkestra kurdu / 60
Emine diye bir kız / 61
Evlilik neyi değiştirecek? / 63
Kaset çalışması gündemde / 63
Ocakbaşı resitalleri / 65
70’lere heyecanlı veda / 66

Dördüncü Bölüm
Ve nihayet ilk kaset
12 Eylül: “İşte bizim hikâyemiz burada biter” / 69
Bu ayrılığa dayanır mı bu yürek? / 71
Kürt İdris ile tanışma / 72
Hasan Hüseyin Demirel ile buluşma / 73
Baran Ocakbaşı’nda karar alındı / 74
Ortak noktaları bulmak / 75
Sıkıntıların kaynağı 12 Eylül / 75
Kolektif çalışma günleri / 76
“Konser verip, deneyelim” / 77
İlk konser Hodri Meydan’da / 78
Arkadaş grubu işbaşında / 79
“Bağlama böyle de çalınır be usta” / 80
Ruhi Su ile tartışma ve hayal kırıklığı / 81
Yılların birikimi ilk kaset / 82
Hazırlıklar nihayet tamam / 83
Sezer-Selda Bağcan kardeşler / 83
“Ahmet diye birisi bir gün elinde bağlamayla çıkıp geldi” / 84
“Şan Konseri istiyorum” / 85
Kaset bitti ama para yok! / 85
Nihayet, Ağlama Bebeğim / 86
Şöhret geldi ama para yok / 87
Hasan Hüseyin Demirel ile yolları ayrılıyor / 87
İlk kasete toplatma / 88

Beşinci Bölüm
Bir efsane doğuyor
Kim bu Ahmet? / 91
Gülten Hayaloğlu hayatında / 92
“Konser ağı genişliyor” / 95
“Bu yapılır mı be Selda?..” / 95
Bir sevdanın kahramanları / 96
“Ben yine parasızım” / 97
Yavaş yavaş Ahmet Kaya / 98
20 bin kaseti silindi / 98
Şafak Türküsü ve başarı / 99
Yusuf Hayaloğlu ile tanışma / 102
Ve Gülten’le evlilik / 104
“Annemin gözü Ahmet’i tutmadı” / 106
İlk yuva Galatasaray'da / 107

Altıncı Bölüm
Profesyonelleşme yılları
“Vazgeçilmezler”i hayatında / 111
Arabesk mi, protest mi? / 112
İşmen: “Yaşasın! Özgürce müzik yapabileceğiz” / 113
Ayakların yerden kesilmesi / 114
Tek derdi Çiğdem / 115
Deniz'i severken, Melis'e niyetlenmek / 117
Hoş geldin Melis bebek / 118
Yusuf Hayaloğlu'nun şiirleri / 120
“Devrim satıyor, duygu sömürüsü yapıyor” / 125
Hep aykırı bir duruş: Ahmet / 126
Popülizm yapıyor / 127
İki türlü çıkış var / 127
Ve analizler / 128
Tek bağlamayla türkü kaseti / 129
Taç'tan boşanıp Barış'la evlenme! / 130
Başkaldırıyorum / 132
DGM ile ilk tanışma / 133
Başkaldıran kardelenler / 134
Hayal oğlu ve İşmen'siz kaset / 135
Özgün müzik ne demek? / 136
Malatyalı Ahmet'e karşı Elazığlı Fatih / 137
Dardayım yalanım yok / 139

Yedinci Bölüm
Kod adı: Bahtiyar
Bir dönüm noktası / 143
Devrimci Ahmet-Delikanlı Kadir ve Tatar Ramazan / 145
Olaylı konserler / 147
Anadolu’da konser özlemi / 148
Konser değil tiyatro! / 149
Sevgi saldırısı / 151
Konser serbest ama şarkılar yasak! / 153
Atatürk Ahmet, İnönü Yusuf / 154
Efes ve Aspendos yıkılacak mı? / 157
Resitaller-2 ve Etiler'deki ev / 158
“Stüdyoyu eve çevirdin be Ahmet / 160

Sekizinci Bölüm
Değişerek gelişmenin dayanılmaz ağırlığı
Başım Belada / 165
“Tabancamı unutmuşum helada” ve “Lümpen Ahmet” eleştirisi / 170
Entel Maganda / 172
Hilton’da kokteyl ve Sol’dan gelen yumruk / 173
Devrimci arabesk / 175
Kuşakların buluşması / 179
Dokunma yanarsın / 180
Raks ile tedirgin bir kaset: "Tedirgin" / 184

Dokuzuncu Bölüm
Ve zirve..
Gündeminde Kürt sorunu var / 187
Dünya, promosyon dünyası / 189
Edirne'den Hakkari'ye hep bir ağızdan:
Saza Niye Gelmedin / 191
Polis Şefi dostluğu / 192
Kooperatif hayali / 194
Şaşırtan çıkışlar / 195
Klip yönetmeni Ahmet Kaya / 196
Jet-Pa sponsorluğu / 200
“Solcu holding var da, biz mi çalışmıyoruz” / 201
Beni Bul-Beni Vur, kafamı karıştır / 201
“Polis Balosu”na çıktı mı? / 203
Yapımcılık deneyimi: GAK Prodüksiyon / 207
Hiç vazgeçmediği bir tutku: Sinema yapmak / 209
Son bomba: Dosta Düşmana Karşı / 211
Onu herkes dinledi / 213

Onuncu Bölüm
Sonun başlangıcı
Kürtçe Şarkı İsteği / 215
Devrimci Star / 216
Yalnızlık duygusuyla yaptı son kasetini / 218
Elveda Yusuf Hayaloğlu, merhaba hüzün / 218
Sürgünü yaşamadan yazdı / 223
Sonun başlangıcı: MGD ödül gecesi / 225
“Esmerlerin sessizliği” / 226
Flaş... Flaş... Flaş: Bölücü Ahmet, az sonra / 227
Bir halk sanatçısı daha “vatan haini” / 229
Cehennem gibi günler / 232
“Ayıp ettin gözüm” / 235
DGM’deki yalnızlık / 239
Saz çalan eller, kelepçelenirmiş bir gün / 241
“Ahmet Kaya özel linç programı” başladı / 242
Yağmurlu bir sabah Paris'e yolculuk / 245

Onbirinci Bölüm
Paris bir garip şehir
Bu sürgüne dayanır mı bu yürek? / 249
"Ölünce değil. yaşarken anlayın beni / 250
Bir yaşam manifestosu / 251
"Ben yandım, siz yanmayın / 252
“Gemileri yakmadım...” / 253
“İstanbul'u benim için öp Yusuf / 255
“Artık kimseye güvenmiyorum” / 256
“Mikrofondan ürküyordu” / 257
“Bu ne tahammülsüzlük tanrım?” / 260
“İşte beni anlatan dizeler” / 261
Sağlık sorunları artıyor / 261
“Sende mi gidecektin be Ahmet?” / 262
Medya yine iş başında / 263
“Bu ülkede Kürtçe serbest olana kadar...” / 264
Hangi dini esaslara göre gömüldü? / 265
Ömür boyu hapse mahkum edeceklerdi / 266
Basının tavrı / 267
Pere-Lachaise mezarlığı / 273

Onikinci Bölüm
Ne söylediler?
Aydın Oskay (Eski Yapımcısı) / 275
Cevat Korkmaz (Gazeteci) / 275
Cihan Sütşurup (Eski Yapımcısı) / 276
Eren Keskin (Avukat) / 276
Ferhat Tunç (Sanatçı) / 276
Halil Ergün (Sinema Sanatçısı) / 277
Hasan Hüseyin Demirel (Müzisyen) / 278
İlyas Salman (Sinema Sanatçısı) / 279
Kamuran Kayra (Taç Plak çalışanı) / 279
Levent İnanır (Sinema Sanatçısı) / 280
Menderes Samancılar (Sinema Sanatçısı) / 280
Murat Öztemur (Gazeteci) / 281
Mustafa Kaya (Abisi-Ressam) / 281
Nebil Özgentürk (Gazeteci) / 282
Nevzat Çelik (Şair) / 282
Orhan Çetin (Yönetmen) / 283
Osman İşmen (Aranjör) / 284
Sabahattin Koç (Doktor) / 284
Selda Bağcan (Sanatçı) / 285
Selim Başkale (İş Adamı) / 285
Suavi (Sanatçı) / 286
Tahir Çiçekçi (Elektrik Mühendisi) / 287
Yeninur Ada (Vokalisti) / 287
Yılmaz Odabaşı (Şair-Yazar) / 288
Yusuf Hayaloğlu (Şair) / 290
Zinnur Yelderen (Müzisyen) / 291
Zühtü Avcı (Avukat) / 292

Onüçüncü Bölüm
Ardından yazılanlar
Ahmet Kahraman (Yeni Gündem) / 293
Ali Kırca (Sabah) / 295
Arda Uskan (Radikal) / 295
Can Dündar (Aktüel) / 296
Defne Asal ( Aktüel) / 297
Eyüp Can (Zaman) / 301
Mustafa Ünal (Zaman) / 302
Nebil Özgentürk (Sabah) / 303
Necmettin Türünay (Yeni Şafak) / 303
Oral Çalışlar (Cumhuriyet) / 304
Zülfü Livaneli (Sabah) / 305

Ondördüncü bölüm
Sürgünde son söyleşi
Benim şarkılarımı bu toplumsal gidişat yarattı / 308
Ekmeğimi haksız sofrada yemedim / 310
Haksızlıklara öfkeliyim / 311
Sanat ve sanatçı kavramlarının içi bomboş / 312
Şarkılarım hâlâ dağlara / 313
Onlara her zaman “fazla” geldim / 314
Vicdanları ve ayıpları ile başbaşa bırakıyorum onları / 316
Bir gün sıra herkese gelebilir / 317
Türkiye halkına "şerefsiz” demeyecek kadar büyük bir yüreğe sahibim / 317
Ülkemi rengârenk bir çiçek güzelliğinde düşlüyorum / 319

Onbeşinci Bölüm
Ahmet Kaya diskografisi
Ağlama Bebeğim / 321
Acılara Tutunmak / 322
Şafak Türküsü / 323
An Gelir / 324
Yorgun Demokrat / 324
Başkaldırıyorum / 325
Resitaller 1 / 326
İyimser Bir Gül / 327
Sevgi Duvarı / 328
Resitaller 2 / 328
Başım Belada / 329
Dokunma Yanarsın / 330
Tedirgin / 331
Şarkılarım Dağlara / 332
Beni Bul / 332
Yıldızlar ve Yakamoz / 333
Dosta Düşmana Karşı / 334
Hoşçakalın Gözüm / 335
Fotobiyografi / 337


SUNU

Ahmet Kaya’yı Yazmak...

Türkiye tarihinde askerî müdahalelerden dolayı birkaç tane geçiş dönemi var. Filmin en heyecanlı yerinden koptuğu bu geçiş dönemlerinde en büyük acıyı ise yeni yetişen kuşaklar çeker. Çünkü onlar, tarihsiz, bilinçsiz ve sahipsiz bir şekilde ortada kalmışlardır. Bu sahipsizliğin en büyük nedeni ise geçiş dönemlerinde yaşanan “bellek silinmeleri.” “Önce”ye ilişkin her şey ama her şey silinir.

Yeni kuşakların ilham alacakları, esinlenecekleri, hayatlarının ondan sonrasını şekillendirebilecekleri bir kültürel ve siyasî model yoktur.

İşte bu tarihsel dönüm noktalarından birisi de 12 Eylül 1980... Bu tarihte de süregelen bir sistem aniden durduruldu. Bellekler silindi, geçmişe dair her şey hafızaların en derin köşelerine gömüldü. Yine bir kuşak belleksiz, temelsiz, önünde hiçbir model olmadan yetişecekti. Ellerinde tek bir şey kalmıştı. “Devrimci abileri”nin deyişiyle; “Yozlaşmış, içi boşaltılmış marşlar...”
Herkesin sustuğu bir anda, 12 Evlül’den nasiplenmiş, ama buna rağmen hayalleri yıkılmamış esmer bir genç, elinde bağlamasıyla meydanlara çıkıp marşları, çok değişmiş bir şekilde de olsa söylemeye başlamıştı. İşte bu gencin adı Ahmet Kaya’ydı. 12 Eylül kuşağına miras kalan tek şey ise Ahmet Kaya’nın uzun yıllar “devrimci arabesk” adıyla hatırlanacak müziğiydi ve bir kuşak onun müziğiyle büyüyordu. Çok sonra, “Ahmet Kaya kuşağı” olarak anılacak bu “romantik devrimciler” için Ahmet Kaya’nın müziği, gençlikleri ve davaları demekti.

Aradan yıllar geçti, 12 Eylül çok uzaklarda kaldı. 12 Eylül’ün “romantik devrimcileri” de değişti, Ahmet Kaya’nın müziği de. Biri marjinalleşti, diğeri ise kitleselleşerek, Türkiye tarihinin önemli bir kesitinin fon müziği olarak yerini aldı.

Ve bir gün Alamet Kaya, yaşamaya mahkum edildiği Paris’te hayata veda etti. Milyonların kendisini “müziğiyle andığı” o adam ölmüştü, artık yeni besteler yapamayacak, konserler veremeyecek ve “biri”lerine sataşamayacaktı.

Ahmet Kaya hakkında, yaşama veda ettiği ana kadar pek birşey bilinmiyordu. Kitleler onu sadece dinliyordu.

Peki, milyonları etkilemiş, geniş bir yelpaze tarafından dinlenen Ahmet Kaya kimdi? Ahmet Kaya’yı, Türkiye’deki siyasî yelpazenin her ucunda bulunan insanlarla buluşturan ortak nokta neydi? Ahmet Kaya’nın müziğini sihirli kılan unsurlar nelerdi? Ölümünden sonra hemen herkes benzeri sorular soruyordu.

Ahmet Kaya portresi hazırlama fikrine, benzer sorulardan yola çıkarak ulaştım ben de. Bulabildiğim bütün dokümanları toplayarak yola koyuldum. Önce akrabalarından ve yakın çevresinden dinledim onun hikâyesini, sonra çocukluk ve gençlik yıllarındaki arkadaşlarını buldum, günlerce süren konuşmalar yaptım.

Ahmet Kaya’nın eşi, yoldaşı ve anılarıyla Ahmet Kaya sürecinin ve mücadelesinin en yakın tanığı olan Gülten Kaya ise bu konuda bir tavır belirlemişti. Ahmet Kaya hakkında yazılacak hiçbir kitabın içinde yer almak istemiyordu. Bu doğrultuda yapılacak çalışmaların, ne kadar iyi ele alınırsa alınsın mutlaka bazı eksikler taşıyacağını ve Alamet Kaya'yı bütünüyle yansıtanaayacağını düşünüyor, bu yüzden içine sindiremediğini belirtiyordu. Elbette ki haklıydı; çünkü herkesin kendi penceresinden gördüğü bir Ahmet Kaya vardı ve onun bütün pencerelerini Gülten Kaya bildiği için, bir bütün olarak yansıtmak da ona ait bir hakti. O birgün kendi Alamet Kaya'sını yazacaktı ve kaynaklarını başkasına kullandırtmak istemiyordu. Saygıyla karşılanacak bu tavrı yüzünden Başım Belada çalışmasında Gülten Kaya yer almadı.

Bu çalışmayı yaptığım süre zarfında şunu gördüm ki; bu ülkede herkesin ama herkesin bir Alamet Kaya’sı vardı... Alamet Kaya’lar, solcuydu, sağcıydı, Müslüman’dı, demokrattı, Kürt’tü, Türk’tü, muhalifti, müzisyendi, babaydı, oğuldu, kardeşti, yoldaştı, yorgundu, yiğitti, yılgındı, ürkekti, delikanlıydı, tutarsızdı, serseriydi, öfkeliydi, kanlı canlıydı, deli doluydu... Ve o tüm bunların bütününden oluşan bir ülkeydi; burasıydı Alamet Kaya.

Bütün bunların bir kitapta buluşması mümkün değildi ve her şeyden de önemlisi “bana ait de bir Ahmet Kaya” vardı. İşte bu yüzden, Başım Belada bir Alamet Kaya biyografisi değil. Sadece bir portre denemesi. Daha açık bir deyişle; bendeki Alamet Kaya’nın öyküsü. 12 Eylül’ü, bellek silmeleri, cezaevlerini, sahipsiz bir kuşağı, romantik devrimcileri, dilsizliği, ezikliği anlatan bir öykü. Eğer bu saydıklarına sizin için de birşey ifade ediyorsa, bu öyküde siz de varsınız demektir; o halde buyrun birlikte okuyalım öykümüzü...

Ferzende Kaya
15 Haziran 2002 - İstanbul



Birinci Bölüm

Paris sürgünü

“Ben yandım siz yanmayın”

Ağlama bu günler gelir de geçer babam
Ağlama bu dertler elbet biter babam
Ocaksız köylerimde dumanlar tüter elbet
Ben yandım sen yanma Allah aşkına iki damla gözyaşımla
Satıldım pazarlarda
Kırdılar yüreğimi
Kırdılar azarlarla
Sürgünlere yolladılar
Sabah dörtte yağmurlarla
Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına...

Ahmet Kaya

Hava karanlık... Yağmurlu bir gün... Paris’in üzerine bir sis çökmüş. Sabahın erken saatleriyle beraber çok uzaktan geldiği belli olan bu sis dalgası kaplamış her yeri. Kötü bir haber çıkacak sanki birazdan bu şehirden; bu şehirde bir şeyler olacak, bu şehirde bir yürek sonsuzluğa yürüyecek...

“Ahmet Kaya öldü..”

İşte bu haber çıktı o gün Paris’ten. İlk durakları Türkiye’yeydi, bu kara haberi taşımanın sorumluluğu altında ezilen beyaz posta güvercinlerinin. Ahmet Kaya’nın ani ölüm haberiyle yankılandı o gün bütün Türkiye. Ahmet Kaya, sürgünde yaşadığı Paris'teki evinde, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmişti. Bu beklenmeyen haber kısa sürede yayıldı, dostlar hüzünlendi, düşmanlar sevindi.

Öyle veya böyle herkesi ilgilendiriyordu bu haber. Herkes dikkatle TV kanallarından ayrıntıları izliyordu; tarih 16 Kasım 2000, yer Paris:

“Ahmet Kaya, Fransa’nın başkenti Paris’in Porte de Versailles semtindeki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu bu sabah 07.27’de yaşamını yitirdi. Eşi ve kızının da bulunduğu evde kalp krizi geçiren sanatçıya önce eşi Gülten Kaya tarafından kalp masajı yapıldı. Eve 20 dakika sonra gelen sağlık ekibi de ilk müdahaleyi yaptı, ancak sanatçı hastaneye götürülemeden yaşamını yitirdi.”
Böyle anlatıyordu haber bültenleri onun ölümünü. Cenazesi saat 14.00 sıralarında Porte de Clichy semtindeki morga kaldırıldı. Haberin duyulması üzerine büyük bir kalabalık evine akın etti; yas tutuldu, ağıtlar okundu... Koca bir yürek suskunluğa yürümüştü; memleket hasretiyle, memleketine küs gitmişti...

“Memleket hasretine dayanamadı”

Ne zamandır hoş olmayan haberler geliyordu Paris’ten. Gidip gören herkes, onun ne kadar sıkıntılı olduğundan, memleket hasretiyle yanıp tutuştuğundan söz ediyordu. Hepsi de bir noktada birleşiyorlardi: “Böyle giderse, bu hasrete daha fazla dayanamaz.” Nitekim öyle de oldu, “memleket hasreti”ne daha fazla dayanamadı ve Paris’te yaşamını yitirdi. Sonunu bilircesine bestelemişti sanki son şarkılarından birini. Memleket hasretini işliyordu:

“Giderim buralardan
Giderim bir gece vakti
Umurunda olmaz umurunda olmaz bilirim...
Ya beni sararsa memleket hasreti!..
Bağırsan duyamam ki
İstanbul'da değilim ki
Çağırsan gelemem ki
Varna'da değilim ki
Uzaklardayım uzaklardayım
Ben bende değilim ki
Ya beni sararsa memleket hasreti...”

Ahmet Kaya

.....


Ferzende Kaya

Başım belada

Anka

Anka Yayınları
Başım belada
Ferzende Kaya

© Anka Yayınları : 26
Biyografi : 2

Kitabın Adı: Başım belada
Yazarı:
© Ferzende Kaya

Yayın Editörü:
Erhan Güngör

ISBN: 975-6628-19-7

1. Basım: Temmuz 2002

Ofset Haz.: Literal Tanıtım
Kapak: Ahmet Mayalı
Baskı: Kitap Matbaası
Cilt: Fatih Mücellit

Anka Yayınları
İstanbul Kitap ve Kültür Merkezi
Büyükreşitpaşa Cad. No: 22/2 Laleli / İstanbul
Tel: (0212) 513 30 30 Faks: (0212) 513 48 36
www.ankakitabevi.com
e-mail: anka@ankakitabevi.com

PDF
Téléchargement de document non-autorisé.


Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues