VAHŞETİN GÜNLÜĞÜ
Bugün 12 Ekim 1988 Çarşamba
Giyiniyorum. Saat 7.00... Gardiyan kapıyı açtı. Spor için havalandırmaya çıktım. Koşuyorum. Kendi kendime, "bugün ziyaret günü, annem gelir mi, gelmez mi?" diye düşünüyorum. Çoktandır onu görmedim. Koşuyorum. Çocukluğum gözlerimin önünde... Elli dakikam doldu. Çektim, Müslüm Erikli'lerin hücresinde yıkandım. "Kahvaltı hazır dediler. Kahvaltı odasına gittim. Kahvaltı sırasında gardiyan geldi, mahkememin olduğunu söyledi. İdareye, daha önce, mahkememin olduğunu bir gün önceden haber vermediğiniz takdirde duruşmaya çıkmayacağımı söylemiştim.
"Ben gelmiyorum!.." dedim gardiyana. Gitti. On dakika sonra geri geldi.
"Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi bize şimdi haber verdi. Bu yüzden daha önce size haber veremedik," dedi.
"Ben gelmiyorum" dedim. Arkadaşlar:
"Biji Xalo!" dediler.
kalktım hücreme gittim. Notlarıma bakıyorum. Çok heyecanlıyım. Annemin gelme ihtimali var. Onu çok özlemişim. Üstelik İsveç'ten geliyor. Oradaki kardeşlerimi soracağım. Notlarıma bakıyorum. Soracaklarımı, isteklerimi tekrar gözden geçiriyorum. Yatağa andım. Annem ve kardeşlerimi düşünüyorum. Babam dört ay önce aramızdan ayrıldı. Dalmışım. Kendi kendime hayal kurarken arkadaşlar seslendi:
ÖNSÖZ
1958'li yıllarda daha politika nedir, cezaevi nedir bilinmezken, Cezayir Milli Kurtuluş Savaşı, liseli yıllarda hayatımızın bir parçası olmuştu. Günlük gazetelerden takip ediyorduk. O zamanlar. John Henri Alleg'in "La Question", (Sorgu) adlı kitabı elden ele dolaşıyordu.
John Henri Alleg bir Fransız gazetecisiydi. Cezayir Milli Kurtuluş Savaşı'nı üstlenen FLN'ye (Milli Kurtuluş Ordusu) yardım ettiği savı ile Cezayir'deki Fransız Gizli Ordusu (OAS) tarafindan, yakalanarak sorguya çekilmiş ve işkenceye uğramıştı. Bu kitabın şokundan sonra 1962'li yıllarda Thomas Komaros'un meşhur "Haydari Kampi"ni okumuştum. O, başlı başına ayrı bir, dünya sergilemişti gözlerimizin önüne.
12 Mart 1971'den sonra Selimiye Kışlası'nda, Ziverbey Köşkü'nde ve bilmem daha ne Allah'ın belası cehennemlerde insanlık onuruna vurulacak darbeleri biz hiç düşünmemiştik veya istememiştik.
12 Mart işkencehanelerinden geçenler, başlarından geçenleri yazdılar. Ilhan Selçuk "Ziverbey Köşkü"nü, Sevgi Soysal "Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu"nu, Mehmet Emin Bozaslan "İçerdekiler ve Dışardakiler"i bu ülkenin çocuklarına bıraktılar.
Ben esasında 12 Eylül faşizminin insanlara getirdiği kusulacak pisliklerin yazılarak bitebileceğini tahmin etmiyorum. Bir "Diyarbakır Şafağı", bir "Kürdün Eylül Defterleri", bir "Dörtlerin Gecesi" vb. ağlatan kitaplar değil, iğrençlik tutanaklarıdır çağımızın.
Ama neden? Ama niçin? Ama kime? Bunu düşünmek, her "insanım" diyebilenin görevi olmalı. Çağdaşsak, bu çağda yaşıyorsak, bu yüzkarası işkencecilere karşı koymalıyız. Ama hep beraber üstüne yürüyerek celladın, hainin, namussuzun...
Unutmadan eklemek gerekir. Fransız Gizli Ordusu subayları Cezayir'de, Cezayirli Cemile'nin rahmine bira şişesi sokarak işkence etmişlerdi. Ertesi gün bütün Fransa ayağa kalktı, Jean Paul Sartre ve Simon de Beuvoir, Cumhurbaşkanı General De Geull'e çıktılar. Simon de Beuvoir, "ırzına geçilen Cemile Bupaşa değil, Fransa'dır", lafını De Geull'un yüzüne haykırdı. Fransa ayaklanmıştı sanki.. De Geull ertesi gün . General Salan'ı Cezayir"den geri aldı, kanayan yarayı ve kan kaybını durdurdular, savaş bitti. Anlaşmak için Cezayir Milli Kurtuluşçuları ve Fransızlar', İsviçre'deki- Evian şehrinin yolunu tuttular. "Evian Antlaşması" sağlandı.
Diyarbakır karanlıkları ve şafakları için çok destan yazılacak, bu besbelli.
Ne Cemile'nin bombalı eli ve kahvehanede oturan miskin hemşehrileri, ne Cemile'nin ismi, ne de onun adil Fransız hakimi önündeki hali silinip gitmedi kimsenin gözünün önünden.
Amerikalıların tunçtan Hürriyet Abidesi varken, Cezayir'in canlı abidesi oldu Cemile...
Kürtler yazma geleneğini başlattılar. Bu çok sevindirici. Mehdi Zana'nın birinci kitabı, biraz da Onun hayat hikayesidir. Elimizdeki bu kitap da HAPISHANE serüveninin bir parçası; zevkle okunuyor.
Mehdi ZANA'yı sizlere tanıtacak değilim, onu tanıyorsunuz. O bizden biri, halkımızın bir parçası, oğlu.
O zindana ve zindancıbaşlanna direndi.
O direnişçidir, direnişçi....
Ocak 1992
Yaşar KAYA
13.11.1991/İstanbul
MEHDİ ZANA
VAHŞETİN GÜNLÜĞÜ
MELSA Yayınları: 21
Birinci baskı: Mart 1992
Dizgi Sun Yayıncılık
Baskı : Gül Ofset
ISBN-975-345-004-4
MEHD1 ZANA
VAHŞETİN GÜNLÜĞÜ
MELSA Yayınları
Piyerloti Caddesi No: 85 D/2-B
Çemberlitaş- İstanbul
Tel: 516 72 01