La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürtler I


Auteur : Multimedia
Éditeur : Özgürlük Yolu Date & Lieu : 1976-01-01, İstanbul
Préface : Pages : 316
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. 2206Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürtler I

Versions

Kürtler
Cilt 1

Okuyucuya 1. cildini sunduğumuz Bazil Nikitin'in «KÜRTLER» adlı bu eseri, bu alanda başvurulacak temel kitaplardan biridir. Yazar Kürtlerin kökeni, tarihi, dili, karakteri, inançları, folkloru, Kürt aşiretleri vb. ilgili olarak uzun yıllar boyu geniş araştirmal'ar yapmış, pek çok yazarın konuyla ilgili yapıtlarını incelemiş ve onları kendi gözlemleriyle birleştirerek bu eseri hazırlamıştır. Metin boyu verilen kaynakların yanısıra, kitabın sonuna da zengin bir bibloğrafya eklenmiştir.

Okuyucu, Nikitin'in bazı değerlendirmelerinin işçi sınıfının dünya görüşü açısından tartışma götüre-ceğini farkedecek ve eseri okurken Nikitin'in liberal kişiliğine, ciddi araştırmacı niteliğine rağmen onun bir marksist olmadığım gözöninde tutacaktır. Elbette bu durumun, Kürtlerle ilgili olarak, aynı zaman da araştırmacılar ve aydınlar için önemli bir kaynak oluşturacak bu temel eseri okurlarımıza kazandırmış olmanın önemini azaltmıyacağı kanısındayız.


YAZARIN ÖNSÖZÜ

Kürtler ve Kürdistan mı ?!.. Kim bunlar ? Nerede bu ülke? Nice ağır sorunlarla zaten dolu olan günümüzde bunlardan söz etmekte ne yarar var? Kitapçı nin önünden geçerken durup vitrine araştırıcı bir gözle bakan kitap meraklısının kendi kendine soracağı sorular herhalde bunlar olur... Gerçekten de, kitabın başlığının anımsattığı adlar Fransız okuyucusuna hayli yabancıdır. Kamunun dikkatine sunulan bu eserin yazan bu tepkileri pekâlâ beklemektedir; ama konunun asıl ilginç yanıda, dar bir uzman çevresi dışında yayınlanıp gün ışığına çıkarılmamış ve pek tanınmamış olması değil midir ? Kürtlerin ve ülkelerinin gerçekte ne olduğunu tanıtmak yararlı bir görev üstlenmek değil midir?

Fransız kamu oyunun artık, Asya'nın sonsuz karmaşıklığına sırt çevirmesi bağışlanamaz, o «ırk üretici» kıta ki, daha 1.Dünya savaşının ertesinde, dünyanın şaşkın gözleri önüne birden bire yeni ve beklenmedik bir ışık altında çıkıvermişti. Her zaman görmeye alışık olduğumuz hareketsizlik ve durgunluk, ansızın. alışılmadık bir kaynaşmaya, yükselme hırsları ve hak isteklerinin boy atmasına, ulusal hareketlere yerini bırakıyor, bunlar da Barış'ın bir düzene bağlanması bakımından son derece önemli siyasal ve ekonomik sorunlar yaratıyordu.

1.Dünya Savaşından doğan bu sorunlar, o zaman doyurucu bir çözüm yoluna ulaşmak şöyle dursun, büsbütün çıbanlaşıp ağırlaşmış ve zaman zaman, son derece tehlikeli, çaresi zor bulunur o Doğuya özgü ateş yükselmesine yol açmıştır! Şu halde, öyle görünür ki çağımızın bu problemleriyle ilgili bütün verileri elden geldiğince doğru olarak tanımasını öğrenmek şimdi herzamankinden çok önem taşımaktadır. Bu satırların yazarı, Asyanın bu köşesinde konsolosluk"' ettiği sıralarda gözlemlemek ve incelemek fır-satını bulduğu Kürtler ve Kürdistan konusuna eğilerek, kitabında, «tarihin unuttuğu» bu halkın anlaşıl- masını sağlamaya, müslüman Doğunun siyasal, toplumsal ve manevi gelişimindeki yerini belirlemeye, ayrıca kendine özgü kişiliğini ve özlemlerini, oturduğu ülkelerin hükümetleri ve diplomasi tarafından kendisine ne türlü davranıldığını ana çizgileriyle belirtmeye uğraşmıştır.

Böylece okuyucu, Kürtlerin 19. yüzyıl sonuna doğru Ermeni probleminde oynadığı ve adlarının iğrenç katliamcıya çıkmasına yol açan uğursuz rolün, onların tedirgin, acılı yaşamının sadece bir yönünü aydınlattığını görebilecektir. Kürt halkının bu acele ve rahat yargıya, bu kestirme kara damgaya layik olmadığını anlayacaktır. Yazarın niyeti elbette ki, vaktiyle hıristiyan komşularına karşı işledikleri suçlardan sorumlu olan Kürtlerin günahsızlığını savunmak değildir. Sadece, bu halkın, esasen toplumsal ve siyasal gelişiminin koşullarına bağlanabilecek --ki bu koşullar da içinde oturduğu doğal çevrenin ve buna bağlı yaşam tarzının zorunlu bir sonucudur- bütün kusurlarına rağmen, ona adalet ölçüleri içinde davranmak, onu, gerçekte olduğu gibi, bir önyargı beslemeden, iyi ve kötü yanlarıyla objektif olarak tanıtmaya çalışmak gerektiğini düşünmüştür.

Kısacası : «Her şeyi anlamak, her şeyi bağışlamak» ilkesi karşısında yazarın tavrı, bu sözün sadece birinci kısmını benimseyerek ikinci kısmının içinde sakladığı tehlikeye atılmaktan kaçınmak olmuştur.

Konunun genişliğinin farkında olan yazar, Kürt tarihini tümüyle anlatmaya kalkışmaktan sakındığını da belirtmek ister. Acaba bu tarih, Kürtlerin ataları olan Karduk'lara çarpan Kseno Ksenofon’un Onbinlerinin geri donüşünden çağımıza kadar geçen bütün yüzyılları kapsamaz mi? Bu türlü anlaşılınca, Kürtlerin bu uzun ve dalgalı tarihi sadece uzmanların ilgisini çekebilirdi. Kaldıki böyle bir eser meydana getirmenin zamanı henüz gelmemiştir. Bu denli geniş bir tarihsel panoramanın boşluklarını doldurmak için daha bir yığın titiz hazırlık araştırmasına ihtiyaç vardır. Kürtler, yüzyıllar boyunca, Ön Asyanın bunca hareketli sahnesi üzerinden sıra sıra geçen bütün kavimlerin tarihine etkin olarak katılmışlardır. Ancak iniş çıkışlar ve birbirine girişimlerle dolu bu zengin tarihin giderek ayrıntılarıyla tanınmasıdır ki Kürt oluşumunun bunca yoğun ve bunca çeşitli katkılarla örülmüş dokusunu, bu çetin sorunlar üzerinde çalışan tüm uzmanların yardımıyla ilmek ilmek yeniden kurma olanağını sağlayacaktır.

Bu yüzden yazar, Kürt yaşamının bütün çizgilerini kucaklayan ve bunlar hakkında elden geldiğince tam bir genel fikir edinmeyi mümkün kilacak geniş bir şema ile yetinmiştir. Bu mozayığın birçok noktalarına sadece değinip geçmiş olmakla birlikte, yine de, problemin bütün temel unsurlarını ele aldığına inanmaktadır. Etnografya olsun, etnoloji olsun, arkeoloji, tarih ve dilbilimi olsun, bütün konularda Kürt çevresi çok geniş bir inceleme alanı meydana getirmektedir; bu alanın yöntemli bir biçimde araştırılması ise, gerek siyasal nedenler ve ilgili hükümetlerin kuşkulu tavrı yüzünden, gerekse -özellikle geçmişte- bu alana girmenin tehlikeli bir iş olması (örneğin, 1830'da Alman bilgini Schultz'un öldürülmesi) yüzünden, şimdiye kadar güçlüklere uğramıştır. Bir gün Kürdistan normal ve barış içinde bir hayat yaşanıa olanağına kavuşursa, bilim bundan sadece kazançlı çıkacaktır. Kürtlerin kendi aralarından da bir gün araştırmıacılar çıkacağı -nitekim bunun şimdiden ilk habercileri çıkmıştır-ve bunların yabancı bilginlerle etkin biçimde işbirliği edecekleri umulur.

Kürdistan hakkındaki bilgimiz doğubilimcilerin ölçüsüne göre ne kadar eksik olursa olsun, bu ülkenin «hava» sını vermemiz, yaşam üslûbunu kavratmamız yine de mümkündür; nitekim yazar, Kürdü yaşamının bütün evrelerinde izleyerek bu üslûbu açığa çıkarmaya çabalamıştır. Kürdün yaşam biçimine egemen olan, hiç kuşkusuz, aşiret yapısıdır ve Kürt şimdiden bir yerleşikleşme (Sovyetler Birliğinde «proleterleşme») sürecine girmiş olmasına ve bu süreç oturduğu ülkelerin gelişmesi ile daha da hızlanabilecek bir nitelik taşımasına rağmen, henüz bu aşiret yapısından kurtulmuş değildir. Her ne olursa olsun, şimdiki halde Kürt, aşiret insanının en karakteristik örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Onu daha gelişmiş toplumsal tiplerle karşılaştırmaya kalkışmaksızın, böyle, olduğu gibi kabul edersek, kusurlarını da, erdemlerini de kolayca kavrayıp bunların nedenleri- ni açıklayabiliriz. Devlet içindeki kamu düzenine karşı anarşik, serkeş, yönetim altına girmez bir tutum gösteren Kürt, kendi aşireti içinde, tersine tamamiyle uyumlu, aşiretine ve reisine bağlı, gözünü budaktan sakınmaz savaşçı, topluluğu için kendini fedaya hazır, soyu sopuyla, şeceresi ile, mücadele dolu geçmişi ile gururlanan bir kişidir. Parlak bir süvari, alacalı elbisesi içinde özenli, silahlarına tutkuyla bağlıdır. Bu imajı tesbit etmenin belki de tam sırasıdır, çünkü Kürtler çağımıza kadar ayakta kalmış biricik Hint-Avrupali göçebelerdir.

Aile yaşamı içinde mükemmel bir baba olan, ocağına bağlı Kürt -ki bu ocak içinde kadına da başka müslümanlarda görülmeyen bir yer verilir- çocuklarını, özellikle oğullarını çok sever. Rahatlama ve dinlenme zamanlarında Kürt, destanlarının koruyucusu olan gezici halk ozanlarını dinlemeye bayılır, ya da kadınların eşliğinde kalkıp coşkuyla oyunlar oynar; onu başka islâmlaşmış kavimlerden ayıran bir nokta da budur. Türküler de söyler ve sevdiği güzelin ya da savaştaki kahramanlıklarının anısına yakılmış dokunaklı şarkılar icat eder. Başkalarına karşı çoğu kez zalim, ama kendisine karşı her zaman acımasızdır; sırasında pervasız, sırasında kurnazdır; kimi zaman öfkeli, kimi zaman sinsidir; hem müthiş alaycı, hem de böndür. İşte Kürt bu karakter çizgileri altında bize kendini gösterir, o Kürt her şeyden önce, öz yurdu olan dağlara aşıktır, bu dağlardaki ak köpüklü sellere, yüce başlı doruklara, derin boğazlara, başlıca geçim kaynaklarını oluşturan sürülerle yer yer kaplı o şirin yaz otlaklarına sevdalıdır.

Bütün gözlemciler, Kürtte canlı bir zeka ve çabuk bir kavrayış bulunduğunda birleşmektedirc Hatta mekanik gibi hiç alışık olmadığı alanlarda bile kürt bu niteliklerini göstermekte, özellikle petrol çıkarma işlerinde örnek bir işçi olmaktadır. Din konusunda ise, Kürt kitleleri dini aşiretin çıkarlarına bağımlı tutarlarsa da, seçkinler derin din bilgisinde, özellikle tasavvuf alanında kendilerini gösterirler. Genel olarak, düşünce kıvraklığı Kürdü, İran mizacının karakteristik bir özelliği olan «Tanrıyı arama»ya iter; çeşit liliği de esasen burdan kaynaklanan Kürt inançları hiç bir şekilde İslâmlık çerçevesi içinde sınırlı kalmamakta, tersine, çok daha uzak bir geçmişe dayanan ve On Asya toprağında filizlenmiş dinlerin dört yol kavşağıdaki Kürdistanın içinde bulunduğu tarihi çevre ile açıklanabilen birtakım tapınma biçimleri göstermektedirler.

Bu kavmin ruhu, aynı zamanda, zengin bir inceleme malzemesi oluşturan bol ve çeşitli folklorunda da kendini gösterir. Yazılı edebiyat az gelişmiştir ve henüz ortak bir yazın dilinden yoksundur. Ancak yine de birkaç eski eser vardır ve günümüzde bu konuda kayda değer birtakım ilginç çabalar görülmektedir. Bu çabalar Kürt ulusal hareketiyle ilişkili olup yazar, bu hareketin, başlangıçlarını araştırarak ve geçirdiği bütün evreleri izleyerek, tam bir tablosunu sunmaya çalışmıştır.

Okuyucu, böylece görecektir ki Kürt yaşamının, öğrenilmeye değer etnolojik yönü yanında belli bir tarihten bu yana şu yönü de kendini göstermektedir: Bu yaşam, 1914-1918 Dünya Savaşının ertesinde ulusal kurtuluşa susamış olarak ortaya çıkan Doğu halklarının benzer hareketleriyle aynı özellikleri taşar. İşte aynı anda beliren bu eğilimlerin çarpışması, Kürt problemini, bu problemin gündeme çıktığı ve kendileri de aynı ulusal gelişim evresini geçirmekte olan devletler içinde garip bir şekilde çetrefilleştirmektedir.

Kısacası, Kürtlerin kaderinin incelenmesinin günümüzde ilginç bir siyasal aktüalite konusu olduğu tartışma götürmez. Daha 1.Dünya Savaşı sonunda, nüfuz bölgelerinin tesbiti ve Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısı olacak devletlerin yaratılması sırasında, Kürt etkeni, varlığıyla diplomatları şaşkınlığa uğratmıştı. Hatta bir an, bu halkın özlemleri, durumun hakemleri olarak ortaya çıkan büyük devletlerce uluslararası bir kararla resmi bir sonuca bağlanmak üzere görünüyordu. Tantanalı resmî vaatlerin ve tumturaklı demeçlerin tersine sınırlar, etnik ve insancıl düşüncelerle değil, sermaye çevrelerinin gizli çıkarlarına ve başbakanlıkların kaygılarına uygun olarak çizildi. Daha sonra da, telâfi olarak verilen garantiler ve Milletler Cemiyeti'nin kâğıt üzerinde kalan vesayeti, Saint-James (İngiltere) Hükümetinin uygun gördüğü şekilde, çok yetersiz ölçülerde işledi. O zamandan bu yana olaylar bata çıka yürüyerek kontrol edilmez bir hal aldı, ama Kürt problemi ortadan kalkmadı; nitekim bu halkın yıkılmaz iradesinin belirtileri olan kanlı ayaklanmalar bunu sık sık göstermiştir.

Sınırları içinde Kürtleri barındıran ülkelerin gelecekteki uluslararası statüsü hakkında şimdiden bir şey söylemek erkendir; ama şurası apaçık ki eğer haklarının bilincine varmış ve bunlara kullanmak kararında olan bu azınlığın hakları yine verilmezse, her türlü  anlaşma, sakat doğacak ve kaçınılmaz çalkantıları siyasal kuruluşların içinde zorla örtbas etmekten başka bir sonuç vermeyecektir.

Gerçekten de, haritaya bir göz atarsak hemen görürüz ki Ön-Asyayı kesen ve Doğu ile alışverişlerin yapıldığı tarihi yönlerde batıdan doğruya giden bütün yollar, Ermeni yaylasını boydan boya geçip İran Azerbaycanına ve Transkafkasyaya ulaşanlar olsun, Mezopotamya ile İran arasındaki dağ geçitlerini izleyenler olsun, hepsi de Kürdistanın göbeğinden getçerler. Bu yollar boyunca gidiş geliş güvenliğine ve geçilen bölgelerdeki rahatlık koşullarına bel bağlanıp bağlanamayacağını bilmekte de yarar vardır. Kürtlerin düşmanlığıyla karşılaşabilen bu uluslararası ulaşım yolları bugün değerlerini büyük ölçüde yitirmektedirler. Yeraltı servetlerinin, özellikle petrolün işletilmesinde de aynı sorun vardır. Bu değerli ürünün gerek Irakın Kürt kesiminde, gerekse Ermenistan yaylasında damarları vardır; Iraktakiler bugün işletilmekte olup, Ermenistan yaylasında da petrol, bakır vb. alanları bulunmuş ve kısmen değerlendirilmiştir. Yarara dayanan bu düşünceler apaçık görünmekte ve doğrudan doğruya güdümlü siyasal ve ekonomik çıkarlara bağlanmaktadır. Bu yüzden de bunlar, Kürdistan konusunda ilerde oturulacak bir konferans masasında dikkate alınacak nitelikte gözükmektedir.

Her şeye rağmen, yeni yaşadığımız şu dev boyutlu çatışmanın bitiminde dünyayı düzenlemekle görevli diplomatlarla uzmanların dikkatini çekecek nedenlerin yalnız bunlar olmayacağına inanmak istiyoruz. Umut ediyoruz ki yalnız birkaç bencil ve yanlış anlaşılan çıkarın yararına düzenlenecek ve bu yüzden kaybedilecek yeni bir barışın uyandıracağı hayal ki-rıklığından İnsanlığın korunması için, ahlâki nedenler, hukuk ilkeleri, uluslararası adalet ve vicdan gerekçeleri bu kez sesini işittirecek ve üstün gelecektir. Bu düzenlemede Kürt problemi de, dünya sahnesinde çarpışan çıkar ve ihtiraslar karşısında ne kadar önemsiz görünürse görünsün, eğer Asya'nın gittikçe Avrupa'ya yakınlaşan bu hayati bölgesinde Barış'ın nimetlerine güvence altına almak istiyorsak, bir çözüm yoluna kavuşmalıdır.

Üstlendiği görevi başarıyla yerine getirmek için yazar, kendi deneyimine ve derin bilgili bir Kürt olan Molla Said'le birlikte yürüttüğü kişisel incelemelerine dayandığı gibi, ayrıca, her biri Kürdistan hakkındaki bilgilerimizin zenginleşmesine ayrı ayrı katkıda bulunan Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, İran'lı, Polonyalı, Rus doğubilimcileri ve Kürt konuları uzmanlarının çalışmalarından da geniş ölçüde yararlanmıştır. Bu uzmanların adları kitapta yerleri gelince anılmıştır; ama yazar, araştırmalarının başarıya ulaşmasında çeşitli sıfatlarla önemli bir payı bulunan yurttaşları sayın Marr, Minorsky, Vilçevsky ile Suriye Kürtleri ve Yezidileri konusundaki ayrıntılı belgelerinden çok yararlandığı Fransız bilim adamları sayın Rondot ve Lescot'nun adlarını özellikle anmak ister. Ayrıca, kitabın müsveddesini gözden geçirmek lütfunda bulunan sayın Rondot'ya da sonsuz teşekkür borçludur. İncelemelerinde yazarı her zaman cesaretlendirmiş bulunan sayın Louis Massignon da kitaba bir önsöz yazmak lütfunda bulunmuştur. Yazar, meslektaşlık sevgisiyle dolu bu güzel davranışı burada şükranla anar ve kendisine en içten minnet duygularını sunar.

Nisan 1943 B. NİKİTİN

_______________________

C. N. R. S. [Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezil , Enstitü üyesi M. Ch. Virolleaud'nun başkanlığındaki ve M. L. Massignon'la R. Grousset'nin de katıldığı yetkili komisyonun («Klasik-olmayan Uygarlıklar» Komisyonunun) onayıyla bana maddi bir destek sağlamıştır; öyleki bu destek olmasaydı kitabımın yayınlanması tehlikeye girebilirdi. Bu değerli doğubilimci meslektaşlarımın desteğini yürekten takdir ediyor, kendilerine burada derin şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, dileğimi beni yüreklendirici bir biçimde karşıladığı için C.N.R.S.'ye de teşekkür ederim. Nihayet, çalışmamın, her zamanki özelliği olan özen ve dikkatle yayınlanmasını kabul eden Imprimerie Nationale'e de teşekkürü bir borç bilirim.

Şubat 1955.

Arap harflerini Latin harflerine çevirirken, bunların esasen çeşitli kaynaklardan aktardığım yanlış biçimlerinde, dilbilimin kabul ettiği transkripsiyon kurallarına her zaman uymadım. Eserim bir dilbilim çalışması olmadığından, bu davranışımın bağışlanacağını umarım.



YAYİNEVİ'NİN ÖNSÖZÜ

Okuyucuya 1. cildini sunduğumuz Bazil Nikitin'in «KÜRTLER» adlı bu eseri, bu alanda başvurulacak temel kitaplardan biridir. Yazar Kürtlerin kökeni, tarihi, dili, karakteri, inançları, folkloru, Kürt aşiretleri vb. ilgili olarak uzun yıllar boyu geniş araştirmal'ar yapmış, pek çok yazarın konuyla ilgili yapıtlarını incelemiş ve onları kendi gözlemleriyle birleştirerek bu eseri hazırlamıştır. Metin boyu verilen kaynakların yanısıra, kitabın sonuna da zengin bir bibloğrafya eklenmiştir.

Okuyucu, Nikitin'in bazı değerlendirmelerinin işçi sınıfının dünya görüşü açısından tartışma götüre-ceğini farkedecek ve eseri okurken Nikitin'in liberal kişiliğine, ciddi araştırmacı niteliğine rağmen onun bir marksist olmadığım gözöninde tutacaktır. Elbette bu durumun, Kürtlerle ilgili olarak, aynı zaman da araştırmacılar ve aydınlar için önemli bir kaynak oluşturacak bu temel eseri okurlarımıza kazandırmış olmanın önemini azaltmıyacağı kanısındayız.

Kitabın ilerde yayınlıyacağımız 2. bölümünde Tarihteki Kürt devletleri, Kürt Ulusu, ulusal hareketler, Kürtlerde din ve edebiyat gibi konular yeralmaktadır.
 
Ayrıca eser, sonuna eklenen notlarla ve geniş bir bibloğrafya ile zenginleştirilmiştir.

Kitabın Fransızca metninde Kürtçe olarak veril-miş bulunan birkısım isim, söz ve deyimleri, Türkçe metninde Kürt alfabesine uygun yazdık. Ancak bazı sözler, isimler kesinlikle bilinemediği için, bunların mahalli şivelerden alınmış olması ihtimalini de gözönüne alarak onların yazılışını Fransızca metne uygun biçimde verdik.

Okuyucu için kolaylık olsun diye şunu da ekleyelim: Kürt alfabesinde (x) sesi, Türkçe'nin bazı şive- lerine de yansımış olan sert (ğ) sesidir. Almancada kalın seslilerden sonra gelen (ch) gibi. Örneğin das Buch'taki (ch) sesi.

Kürtçedeki (q) harfi, genizden gelen (k) sesini verir. Arapçada da bu ses vardır.

Kürtçe alfabedeki  (ê) harfi, Türkçede «eloğlu» ya da «el» derken kullanılan, dile istisna olarak girmiş baştaki (ê) sesidir.

Kürtçe alfabede (û) harfi, Türkçedeki (u) sesini; Kürtçedeki (u) ise Türkçedeki (ı) ile (u) arasında bir ses verir.

Kürtçe alfabede (w) harfi Türkçedeki (v) sesini; Kürtçedeki (v) ise Türkçedeki (f) ye yakın bir ses verir. Almancadaki (v) sesi gibi.

 ____________________

ÖNSÖZ

Dicle ve Fırat'ın kaynaklarında bulunan Ararat dağ düğümü, yüzyıllardan beri, toplumsal ve dilbilimsel türdeşliği tarihte çok kez izini bırakmış bir aşiretler kümesini barındırır: Bunlar Kürtlerdir. Kürt konulanyla uğraşan bir dizi uzman yarım yüzyıldan beri bu konularda yöntemli bir incelemeye girişmiş olmakla birlikte, Kürdistanın ne olduğu henüz iyice bilinmemektedir ve yetkili bir Kürt konuları uzmanı- nın elinden çıkan bu inceleme Kürt probleminin çeşitli yönlerini içine alan ilk toplu eserdir.

Çünkü, hiç bir zaman bir Kürt devleti var olmamışsa da, bir Kürt problemi vardır; lehçeler İran asıllı olsa bile, kökenlerinde bundan ayrılan bir temel bulunduğunu hissettirmektedirler; şimdiki din İslâm olsa bile, ana yol mezheplerine pek az uygun olan Yezidilikte, Ehl-i Hak'larda, Sünnî ve Şıîlerde birtakım eski unsurlar hâlâ yaşamaktadır. Suriyeye, Anadoluya, Iraka, Ermenistana ve İrana dağılıp yerleşmiş Kürt askerî kolonilerinden, Kürt karakterine özgü kudret iradeleri parlayıp taşan büyük adamlar çıkmıştır: örneğin Selahaddini Eyyubî, Birçok Türk, Arap ve İran siyaset adamları aslında Kürt idiler.

B. Nikitin, Urmiye'de bulunduğu sırada kurduğu değerli dostluklar sayesinde, Kürtler üzerine, bizdeki çeşitli bilimsel dergilerin de yararlandığı, yerinden derlenme bir belge dizisi toplamıştır. Konu hakkında İngilizce ve Rusçada gittikçe çoğalan zengin bibliyografyayı izleyen yazar, kitabının on iki bölümünde Kürt probleminin bütün yönlerine el atmıştır: dilin kökenleri, yaşam tarzları, ruhsal tipoloji, oturulan çevre, aşiret yapısı, klanların tarihi, ulus fikrinin oluşumu. Anlayışlı bir sempatiyle dolu araştirmasının ana yaklaşım eksenleri bunlar olmuş, henüz kesinliğe kavuşmamış şeylerin boyutları üzerinde, bu konularda ne denli düşündüğünü gösteren bir ölçülülükle kendini sınırlamasını bilmiştir.

Henüz pek ham ama öylesine canlı olan Kürt edebiyatında yazarın haklı olarak  tesbit ettiği folklor şişkinliği, vaktiyle Anadolunun fethinde Selçuk Türkleriyle birleşen Kürt dağlılarının, belki de, bazı anlaşmazlıklar çözümlendiği zaman, sınırdaş devletlere bir kez daha etnik bir «gençleşme» sağlayabileceklerini önceden sezdirebilir.

Mayıs 1943
Louis MASSIGNON




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues