Ölüler güzeldir
Kesik kulak
Kapıdan içeriye adımını attığı anda, annesinin iki dudağının arasında bir uçurum oluştu:
- Remo oğlum, kulağına ne oldu?!..
Annesinin sesiyle elleri şakaklarına uzandı. Ürperdi. Parmakları sol kulağının yerinde boş bir arayışla gezindi. Gözleri faltaşı gibi açılırken, annesi onu sıkıca tutup, soru dolu gözlerle yitik kulağın yerine baktı. Başını' çevirdi, sağ kulağı yerindeydi ama biraz kızarmıştı. Annesinin sözleri korku damlaları gibi başından aşağıya aktı:
- Acımıyor mu Remo, kim yaptı bunu oğlum?!
- Hayır acımıyor, yarın doktora giderim.
Ama yarın gelmedi ve... hiç gelmedi...
Uyudu, uyandığında hâlâ geceydi. Saat çalışıyor, yelkovanı dönüyordu. Yedi oldu, on oldu, gün doğmadı. Bir gün daha geçti, ama aydınlık, karanlığı kovmadı. Aniden sokakta uğultulu bir kalabalık oluştu; köyün içine dağılan halk bu felaketten kurtulmanın çaresini arıyordu:
- Ne yapalım?
Bazıları camiye koştu, namaz kılıp Tanrıya yakarmaya başladı, bazıları oruç tutup sadaka olarak şeker dağıttı ve adak olarak kuzu adadı. Sabah olduğunda güneş yine doğmadı. Geçmişteki ay tutulmalarında yaptıkları gibi teneke çaldılar... Ne yıldızlar, ne ay, ne de küçücük bir ışık... Ufukta hiçbirşey görünmüyordu. Bu kara beladan kurtulmak için uzak şehirlere gönderdikleri gençler de, umutsuz döndüler:
- Bu Allahın bir hikmeti.. aklımız ermez!..
Böylece köy bir avuç is oldu.
Hırsızlık arttı, cinayetler çoğaldı, yüzlerce piyangocu (yanasip) peydahlandı... Boyacı, çerçi, çerezci... Pezevenkler, … |