Ahmet Kaya bir şarkıcıydı. Çocuksuydu. Öfkeliydi. Yaralıydı. Ve hayatının son döneminde yağmurlarını tanımadığı şehirlerde yalnızdı. Dilini bilmediği bir şehirde, karısının ve kızının kolları arasında öldü. Çabucak öldü. Bir çocuk gibi öldü. Daha önce sürgünde ölenler gibi yalnızlığıyla parçalanarak öldü. Tanımadığı bir ülkenin topraklarına gömüldü. Artık bacağı kırık mangalını yakamayacak, dostlarıyla rakı içemeyecek, doğduğu toprakları bir daha göremeyecek. Bir daha şarkı söyleyemeyecek. Ah keşke şarkı söyleyebilseydim. Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Yalnızlık üzerine bir şarkı, ölüm üzerine bir şarkı. "Şarkı söyleyen çocukları sevin" diye bir şarkı. "Ben öldüğümde kimse memleketimi sevmediğimi söylemesin" diye vasiyet eden birini anlatan bir şarkı. Kürtçe bir şarkı söylerdim onun için. Eğer şarkı söylemeyi bilseydim. O, şarkı söylemeyi biliyordu. / Ahmet Altan
Ferzende Kaya, Van / Başkale doğumlu. Gazeteciliğe lise yıllarında başladı. Uzun süre OHAL Bölgesi'nde görev yaptı. Aralarında, AA, Politika, Selam, Nokta, Radikal / Ekler, Yeni Gündem, Öküz ve Turkish Daily News'in de bulunduğu çok sayıda kurumda çalıştı, yazdı. Kürt sorunu, insan hakları ve Orta Doğu üzerine çok sayıda araştırması yayınlandı. Medya eleştirmenliği ve müzik yazarlığı da yapan Kaya, halen USA Newport University’de İletişim Psikolojisi üzerine yüksek öğrenimini sürdürüyor.
İçindekiler
Sunuş Ahmet Kaya’yı yazmak / 13
Birinci Bölüm Paris sürgünü Ben Yandım Siz Yanmayın / 19 “Memleket hasretine dayanamadı” / 20 Her şey o gecede başladı / 21 “Evimi özlüyorum” / 22 Paris, sana mı kaldı, Ahmet’i almak? / 24 “İstanbul’u özlüyorum” / 25
İkinci Bölüm “Loş dudak” çocuk Tavuklara verilen konser / 27 Baba Mahmut Kaya / 29 Anne Zekiye Kaya / 30 Üç kızdan sonra gelen erkek: Ahmet / 31 Koyunoğlu mahallesi / 31 Tek odalı bir evde süren yaşam / 32 Ve nihayet ilk ev / 32 “Ahmet’i kaçıracaklar” korkusu / 33 Foto Tuna’nın sineması / 33 İstanbul hayali / 34 Deniz ve Kız Kulesi / 35 “Baba, İstanbul’u anlatsana..” / 35 Garip bir dengbej: Deli Yusuf / 36 Loş Dudak Ahmet / 36 Bu çocukta iş var / 37 İlk konser tavuklara / 38 Babanın büyük hediyesi: Bağlama / 38 “Bağlamayı 15 günde öğrendim” / 39 İşçi geceleri ve müzik tutkusu / 40 İlk sahne deneyimi / 41 Plakçıda çalıştı / 42 İlk bestesi: “Başar abi” / 43 Ve İstanbul’a göç / 43 “Malatyalı kırolar geldi” / 44 İstanbul’da ilk günler / 45 Almanya macerası / 46
Üçüncü Bölüm İstanbul bir garip şehir Macera yılları / 49 En kolay iş: Seyyar satıcılık / 50 Ajitasyondan sadece kendisi etkilendi / 51 “Halk Bilimleri Derneği” günleri başlıyor / 51 Artık derneğin müdavimidir / 54 Ne tiyatro, ne folklor / 57 Ahmet’ten “Kapitalizm” semineri / 58 İlk cezaevi deneyimi / 59 Askerde orkestra kurdu / 60 Emine diye bir kız / 61 Evlilik neyi değiştirecek? / 63 Kaset çalışması gündemde / 63 Ocakbaşı resitalleri / 65 70’lere heyecanlı veda / 66
Dördüncü Bölüm Ve nihayet ilk kaset 12 Eylül: “İşte bizim hikâyemiz burada biter” / 69 Bu ayrılığa dayanır mı bu yürek? / 71 Kürt İdris ile tanışma / 72 Hasan Hüseyin Demirel ile buluşma / 73 Baran Ocakbaşı’nda karar alındı / 74 Ortak noktaları bulmak / 75 Sıkıntıların kaynağı 12 Eylül / 75 Kolektif çalışma günleri / 76 “Konser verip, deneyelim” / 77 İlk konser Hodri Meydan’da / 78 Arkadaş grubu işbaşında / 79 “Bağlama böyle de çalınır be usta” / 80 Ruhi Su ile tartışma ve hayal kırıklığı / 81 Yılların birikimi ilk kaset / 82 Hazırlıklar nihayet tamam / 83 Sezer-Selda Bağcan kardeşler / 83 “Ahmet diye birisi bir gün elinde bağlamayla çıkıp geldi” / 84 “Şan Konseri istiyorum” / 85 Kaset bitti ama para yok! / 85 Nihayet, Ağlama Bebeğim / 86 Şöhret geldi ama para yok / 87 Hasan Hüseyin Demirel ile yolları ayrılıyor / 87 İlk kasete toplatma / 88
Beşinci Bölüm Bir efsane doğuyor Kim bu Ahmet? / 91 Gülten Hayaloğlu hayatında / 92 “Konser ağı genişliyor” / 95 “Bu yapılır mı be Selda?..” / 95 Bir sevdanın kahramanları / 96 “Ben yine parasızım” / 97 Yavaş yavaş Ahmet Kaya / 98 20 bin kaseti silindi / 98 Şafak Türküsü ve başarı / 99 Yusuf Hayaloğlu ile tanışma / 102 Ve Gülten’le evlilik / 104 “Annemin gözü Ahmet’i tutmadı” / 106 İlk yuva Galatasaray'da / 107
Altıncı Bölüm Profesyonelleşme yılları “Vazgeçilmezler”i hayatında / 111 Arabesk mi, protest mi? / 112 İşmen: “Yaşasın! Özgürce müzik yapabileceğiz” / 113 Ayakların yerden kesilmesi / 114 Tek derdi Çiğdem / 115 Deniz'i severken, Melis'e niyetlenmek / 117 Hoş geldin Melis bebek / 118 Yusuf Hayaloğlu'nun şiirleri / 120 “Devrim satıyor, duygu sömürüsü yapıyor” / 125 Hep aykırı bir duruş: Ahmet / 126 Popülizm yapıyor / 127 İki türlü çıkış var / 127 Ve analizler / 128 Tek bağlamayla türkü kaseti / 129 Taç'tan boşanıp Barış'la evlenme! / 130 Başkaldırıyorum / 132 DGM ile ilk tanışma / 133 Başkaldıran kardelenler / 134 Hayal oğlu ve İşmen'siz kaset / 135 Özgün müzik ne demek? / 136 Malatyalı Ahmet'e karşı Elazığlı Fatih / 137 Dardayım yalanım yok / 139
Yedinci Bölüm Kod adı: Bahtiyar Bir dönüm noktası / 143 Devrimci Ahmet-Delikanlı Kadir ve Tatar Ramazan / 145 Olaylı konserler / 147 Anadolu’da konser özlemi / 148 Konser değil tiyatro! / 149 Sevgi saldırısı / 151 Konser serbest ama şarkılar yasak! / 153 Atatürk Ahmet, İnönü Yusuf / 154 Efes ve Aspendos yıkılacak mı? / 157 Resitaller-2 ve Etiler'deki ev / 158 “Stüdyoyu eve çevirdin be Ahmet / 160
Sekizinci Bölüm Değişerek gelişmenin dayanılmaz ağırlığı Başım Belada / 165 “Tabancamı unutmuşum helada” ve “Lümpen Ahmet” eleştirisi / 170 Entel Maganda / 172 Hilton’da kokteyl ve Sol’dan gelen yumruk / 173 Devrimci arabesk / 175 Kuşakların buluşması / 179 Dokunma yanarsın / 180 Raks ile tedirgin bir kaset: "Tedirgin" / 184
Dokuzuncu Bölüm Ve zirve.. Gündeminde Kürt sorunu var / 187 Dünya, promosyon dünyası / 189 Edirne'den Hakkari'ye hep bir ağızdan: Saza Niye Gelmedin / 191 Polis Şefi dostluğu / 192 Kooperatif hayali / 194 Şaşırtan çıkışlar / 195 Klip yönetmeni Ahmet Kaya / 196 Jet-Pa sponsorluğu / 200 “Solcu holding var da, biz mi çalışmıyoruz” / 201 Beni Bul-Beni Vur, kafamı karıştır / 201 “Polis Balosu”na çıktı mı? / 203 Yapımcılık deneyimi: GAK Prodüksiyon / 207 Hiç vazgeçmediği bir tutku: Sinema yapmak / 209 Son bomba: Dosta Düşmana Karşı / 211 Onu herkes dinledi / 213
Onuncu Bölüm Sonun başlangıcı Kürtçe Şarkı İsteği / 215 Devrimci Star / 216 Yalnızlık duygusuyla yaptı son kasetini / 218 Elveda Yusuf Hayaloğlu, merhaba hüzün / 218 Sürgünü yaşamadan yazdı / 223 Sonun başlangıcı: MGD ödül gecesi / 225 “Esmerlerin sessizliği” / 226 Flaş... Flaş... Flaş: Bölücü Ahmet, az sonra / 227 Bir halk sanatçısı daha “vatan haini” / 229 Cehennem gibi günler / 232 “Ayıp ettin gözüm” / 235 DGM’deki yalnızlık / 239 Saz çalan eller, kelepçelenirmiş bir gün / 241 “Ahmet Kaya özel linç programı” başladı / 242 Yağmurlu bir sabah Paris'e yolculuk / 245
Onbirinci Bölüm Paris bir garip şehir Bu sürgüne dayanır mı bu yürek? / 249 "Ölünce değil. yaşarken anlayın beni / 250 Bir yaşam manifestosu / 251 "Ben yandım, siz yanmayın / 252 “Gemileri yakmadım...” / 253 “İstanbul'u benim için öp Yusuf / 255 “Artık kimseye güvenmiyorum” / 256 “Mikrofondan ürküyordu” / 257 “Bu ne tahammülsüzlük tanrım?” / 260 “İşte beni anlatan dizeler” / 261 Sağlık sorunları artıyor / 261 “Sende mi gidecektin be Ahmet?” / 262 Medya yine iş başında / 263 “Bu ülkede Kürtçe serbest olana kadar...” / 264 Hangi dini esaslara göre gömüldü? / 265 Ömür boyu hapse mahkum edeceklerdi / 266 Basının tavrı / 267 Pere-Lachaise mezarlığı / 273
Onikinci Bölüm Ne söylediler? Aydın Oskay (Eski Yapımcısı) / 275 Cevat Korkmaz (Gazeteci) / 275 Cihan Sütşurup (Eski Yapımcısı) / 276 Eren Keskin (Avukat) / 276 Ferhat Tunç (Sanatçı) / 276 Halil Ergün (Sinema Sanatçısı) / 277 Hasan Hüseyin Demirel (Müzisyen) / 278 İlyas Salman (Sinema Sanatçısı) / 279 Kamuran Kayra (Taç Plak çalışanı) / 279 Levent İnanır (Sinema Sanatçısı) / 280 Menderes Samancılar (Sinema Sanatçısı) / 280 Murat Öztemur (Gazeteci) / 281 Mustafa Kaya (Abisi-Ressam) / 281 Nebil Özgentürk (Gazeteci) / 282 Nevzat Çelik (Şair) / 282 Orhan Çetin (Yönetmen) / 283 Osman İşmen (Aranjör) / 284 Sabahattin Koç (Doktor) / 284 Selda Bağcan (Sanatçı) / 285 Selim Başkale (İş Adamı) / 285 Suavi (Sanatçı) / 286 Tahir Çiçekçi (Elektrik Mühendisi) / 287 Yeninur Ada (Vokalisti) / 287 Yılmaz Odabaşı (Şair-Yazar) / 288 Yusuf Hayaloğlu (Şair) / 290 Zinnur Yelderen (Müzisyen) / 291 Zühtü Avcı (Avukat) / 292
Onüçüncü Bölüm Ardından yazılanlar Ahmet Kahraman (Yeni Gündem) / 293 Ali Kırca (Sabah) / 295 Arda Uskan (Radikal) / 295 Can Dündar (Aktüel) / 296 Defne Asal ( Aktüel) / 297 Eyüp Can (Zaman) / 301 Mustafa Ünal (Zaman) / 302 Nebil Özgentürk (Sabah) / 303 Necmettin Türünay (Yeni Şafak) / 303 Oral Çalışlar (Cumhuriyet) / 304 Zülfü Livaneli (Sabah) / 305
Ondördüncü bölüm Sürgünde son söyleşi Benim şarkılarımı bu toplumsal gidişat yarattı / 308 Ekmeğimi haksız sofrada yemedim / 310 Haksızlıklara öfkeliyim / 311 Sanat ve sanatçı kavramlarının içi bomboş / 312 Şarkılarım hâlâ dağlara / 313 Onlara her zaman “fazla” geldim / 314 Vicdanları ve ayıpları ile başbaşa bırakıyorum onları / 316 Bir gün sıra herkese gelebilir / 317 Türkiye halkına "şerefsiz” demeyecek kadar büyük bir yüreğe sahibim / 317 Ülkemi rengârenk bir çiçek güzelliğinde düşlüyorum / 319
Onbeşinci Bölüm Ahmet Kaya diskografisi Ağlama Bebeğim / 321 Acılara Tutunmak / 322 Şafak Türküsü / 323 An Gelir / 324 Yorgun Demokrat / 324 Başkaldırıyorum / 325 Resitaller 1 / 326 İyimser Bir Gül / 327 Sevgi Duvarı / 328 Resitaller 2 / 328 Başım Belada / 329 Dokunma Yanarsın / 330 Tedirgin / 331 Şarkılarım Dağlara / 332 Beni Bul / 332 Yıldızlar ve Yakamoz / 333 Dosta Düşmana Karşı / 334 Hoşçakalın Gözüm / 335 Fotobiyografi / 337
SUNU
Ahmet Kaya’yı Yazmak...
Türkiye tarihinde askerî müdahalelerden dolayı birkaç tane geçiş dönemi var. Filmin en heyecanlı yerinden koptuğu bu geçiş dönemlerinde en büyük acıyı ise yeni yetişen kuşaklar çeker. Çünkü onlar, tarihsiz, bilinçsiz ve sahipsiz bir şekilde ortada kalmışlardır. Bu sahipsizliğin en büyük nedeni ise geçiş dönemlerinde yaşanan “bellek silinmeleri.” “Önce”ye ilişkin her şey ama her şey silinir.
Yeni kuşakların ilham alacakları, esinlenecekleri, hayatlarının ondan sonrasını şekillendirebilecekleri bir kültürel ve siyasî model yoktur.
İşte bu tarihsel dönüm noktalarından birisi de 12 Eylül 1980... Bu tarihte de süregelen bir sistem aniden durduruldu. Bellekler silindi, geçmişe dair her şey hafızaların en derin köşelerine gömüldü. Yine bir kuşak belleksiz, temelsiz, önünde hiçbir model olmadan yetişecekti. Ellerinde tek bir şey kalmıştı. “Devrimci abileri”nin deyişiyle; “Yozlaşmış, içi boşaltılmış marşlar...” Herkesin sustuğu bir anda, 12 Evlül’den nasiplenmiş, ama buna rağmen hayalleri yıkılmamış esmer bir genç, elinde bağlamasıyla meydanlara çıkıp marşları, çok değişmiş bir şekilde de olsa söylemeye başlamıştı. İşte bu gencin adı Ahmet Kaya’ydı. 12 Eylül kuşağına miras kalan tek şey ise Ahmet Kaya’nın uzun yıllar “devrimci arabesk” adıyla hatırlanacak müziğiydi ve bir kuşak onun müziğiyle büyüyordu. Çok sonra, “Ahmet Kaya kuşağı” olarak anılacak bu “romantik devrimciler” için Ahmet Kaya’nın müziği, gençlikleri ve davaları demekti.
Aradan yıllar geçti, 12 Eylül çok uzaklarda kaldı. 12 Eylül’ün “romantik devrimcileri” de değişti, Ahmet Kaya’nın müziği de. Biri marjinalleşti, diğeri ise kitleselleşerek, Türkiye tarihinin önemli bir kesitinin fon müziği olarak yerini aldı.
Ve bir gün Alamet Kaya, yaşamaya mahkum edildiği Paris’te hayata veda etti. Milyonların kendisini “müziğiyle andığı” o adam ölmüştü, artık yeni besteler yapamayacak, konserler veremeyecek ve “biri”lerine sataşamayacaktı.
Ahmet Kaya hakkında, yaşama veda ettiği ana kadar pek birşey bilinmiyordu. Kitleler onu sadece dinliyordu.
Peki, milyonları etkilemiş, geniş bir yelpaze tarafından dinlenen Ahmet Kaya kimdi? Ahmet Kaya’yı, Türkiye’deki siyasî yelpazenin her ucunda bulunan insanlarla buluşturan ortak nokta neydi? Ahmet Kaya’nın müziğini sihirli kılan unsurlar nelerdi? Ölümünden sonra hemen herkes benzeri sorular soruyordu.
Ahmet Kaya portresi hazırlama fikrine, benzer sorulardan yola çıkarak ulaştım ben de. Bulabildiğim bütün dokümanları toplayarak yola koyuldum. Önce akrabalarından ve yakın çevresinden dinledim onun hikâyesini, sonra çocukluk ve gençlik yıllarındaki arkadaşlarını buldum, günlerce süren konuşmalar yaptım.
Ahmet Kaya’nın eşi, yoldaşı ve anılarıyla Ahmet Kaya sürecinin ve mücadelesinin en yakın tanığı olan Gülten Kaya ise bu konuda bir tavır belirlemişti. Ahmet Kaya hakkında yazılacak hiçbir kitabın içinde yer almak istemiyordu. Bu doğrultuda yapılacak çalışmaların, ne kadar iyi ele alınırsa alınsın mutlaka bazı eksikler taşıyacağını ve Alamet Kaya'yı bütünüyle yansıtanaayacağını düşünüyor, bu yüzden içine sindiremediğini belirtiyordu. Elbette ki haklıydı; çünkü herkesin kendi penceresinden gördüğü bir Ahmet Kaya vardı ve onun bütün pencerelerini Gülten Kaya bildiği için, bir bütün olarak yansıtmak da ona ait bir hakti. O birgün kendi Alamet Kaya'sını yazacaktı ve kaynaklarını başkasına kullandırtmak istemiyordu. Saygıyla karşılanacak bu tavrı yüzünden Başım Belada çalışmasında Gülten Kaya yer almadı.
Bu çalışmayı yaptığım süre zarfında şunu gördüm ki; bu ülkede herkesin ama herkesin bir Alamet Kaya’sı vardı... Alamet Kaya’lar, solcuydu, sağcıydı, Müslüman’dı, demokrattı, Kürt’tü, Türk’tü, muhalifti, müzisyendi, babaydı, oğuldu, kardeşti, yoldaştı, yorgundu, yiğitti, yılgındı, ürkekti, delikanlıydı, tutarsızdı, serseriydi, öfkeliydi, kanlı canlıydı, deli doluydu... Ve o tüm bunların bütününden oluşan bir ülkeydi; burasıydı Alamet Kaya.
Bütün bunların bir kitapta buluşması mümkün değildi ve her şeyden de önemlisi “bana ait de bir Ahmet Kaya” vardı. İşte bu yüzden, Başım Belada bir Alamet Kaya biyografisi değil. Sadece bir portre denemesi. Daha açık bir deyişle; bendeki Alamet Kaya’nın öyküsü. 12 Eylül’ü, bellek silmeleri, cezaevlerini, sahipsiz bir kuşağı, romantik devrimcileri, dilsizliği, ezikliği anlatan bir öykü. Eğer bu saydıklarına sizin için de birşey ifade ediyorsa, bu öyküde siz de varsınız demektir; o halde buyrun birlikte okuyalım öykümüzü...
Ferzende Kaya 15 Haziran 2002 - İstanbul
Birinci Bölüm
Paris sürgünü
“Ben yandım siz yanmayın”
Ağlama bu günler gelir de geçer babam Ağlama bu dertler elbet biter babam Ocaksız köylerimde dumanlar tüter elbet Ben yandım sen yanma Allah aşkına iki damla gözyaşımla Satıldım pazarlarda Kırdılar yüreğimi Kırdılar azarlarla Sürgünlere yolladılar Sabah dörtte yağmurlarla Ben yandım siz yanmayın Allah aşkına... Ahmet Kaya
Hava karanlık... Yağmurlu bir gün... Paris’in üzerine bir sis çökmüş. Sabahın erken saatleriyle beraber çok uzaktan geldiği belli olan bu sis dalgası kaplamış her yeri. Kötü bir haber çıkacak sanki birazdan bu şehirden; bu şehirde bir şeyler olacak, bu şehirde bir yürek sonsuzluğa yürüyecek...
“Ahmet Kaya öldü..”
İşte bu haber çıktı o gün Paris’ten. İlk durakları Türkiye’yeydi, bu kara haberi taşımanın sorumluluğu altında ezilen beyaz posta güvercinlerinin. Ahmet Kaya’nın ani ölüm haberiyle yankılandı o gün bütün Türkiye. Ahmet Kaya, sürgünde yaşadığı Paris'teki evinde, geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmişti. Bu beklenmeyen haber kısa sürede yayıldı, dostlar hüzünlendi, düşmanlar sevindi.
Öyle veya böyle herkesi ilgilendiriyordu bu haber. Herkes dikkatle TV kanallarından ayrıntıları izliyordu; tarih 16 Kasım 2000, yer Paris:
“Ahmet Kaya, Fransa’nın başkenti Paris’in Porte de Versailles semtindeki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu bu sabah 07.27’de yaşamını yitirdi. Eşi ve kızının da bulunduğu evde kalp krizi geçiren sanatçıya önce eşi Gülten Kaya tarafından kalp masajı yapıldı. Eve 20 dakika sonra gelen sağlık ekibi de ilk müdahaleyi yaptı, ancak sanatçı hastaneye götürülemeden yaşamını yitirdi.” Böyle anlatıyordu haber bültenleri onun ölümünü. Cenazesi saat 14.00 sıralarında Porte de Clichy semtindeki morga kaldırıldı. Haberin duyulması üzerine büyük bir kalabalık evine akın etti; yas tutuldu, ağıtlar okundu... Koca bir yürek suskunluğa yürümüştü; memleket hasretiyle, memleketine küs gitmişti...
“Memleket hasretine dayanamadı”
Ne zamandır hoş olmayan haberler geliyordu Paris’ten. Gidip gören herkes, onun ne kadar sıkıntılı olduğundan, memleket hasretiyle yanıp tutuştuğundan söz ediyordu. Hepsi de bir noktada birleşiyorlardi: “Böyle giderse, bu hasrete daha fazla dayanamaz.” Nitekim öyle de oldu, “memleket hasreti”ne daha fazla dayanamadı ve Paris’te yaşamını yitirdi. Sonunu bilircesine bestelemişti sanki son şarkılarından birini. Memleket hasretini işliyordu:
“Giderim buralardan Giderim bir gece vakti Umurunda olmaz umurunda olmaz bilirim... Ya beni sararsa memleket hasreti!.. Bağırsan duyamam ki İstanbul'da değilim ki Çağırsan gelemem ki Varna'da değilim ki Uzaklardayım uzaklardayım Ben bende değilim ki Ya beni sararsa memleket hasreti...”
Ofset Haz.: Literal Tanıtım Kapak: Ahmet Mayalı Baskı: Kitap Matbaası Cilt: Fatih Mücellit
Anka Yayınları İstanbul Kitap ve Kültür Merkezi Büyükreşitpaşa Cad. No: 22/2 Laleli / İstanbul Tel: (0212) 513 30 30 Faks: (0212) 513 48 36 www.ankakitabevi.com e-mail: anka@ankakitabevi.com