La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Osmanlı - Rus ve İran savaşlarfnda Kürtler


Auteur :
Éditeur : Sîpan Date & Lieu : 1995-01-01, Ankara
Préface : Pages : 300
Traduction : ISBN : 975 59829 - 1 - 0
Langue : TurcFormat : 160x240 mm
Code FIKP : Liv. Tr. Avy. Osm. 4310Thème : Histoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Osmanlı - Rus ve İran savaşlarfnda Kürtler

Osmanlı - Rus ve İran savaşlarfnda Kürtler

Avyarov

Sipan

1801 yılında Gürcistan ve 1804'e doğru İmerya (Abhaza) ile Monkralya’nm Rusya’yla kendi rızaları ile birleşmeleri ve düşmana karşı ittifak etmeleri, 1804 yılında Prens Sisyanov tarafından Gence Hanlığı"nın ele geçirilmesi. 1805 yılında kan dökülmeksızin Karabağ ve Şeki Hanlıkları ile Şoregel Sultanlığı’nı kesin bir surette işgali ve ülkesine katılımı ile bizim Kafkasya hudutlarımız büyük Kafkas silsilesinin ötesine geçmiş ve doğrudan doğruya İran ve Osmanlı (Türk) arazisi ile huduttaş olmuştur. İran’ın Azerbeycan Vilayeti ile Erivan Hanlığı Osmanlıların (Türk)’lerin Kars ile Ahaska Paşalıkları bizim hudutlarımızın birleşme noktası olmuştur. Bu vilayetler ile hanlıkların ahalisinin büyük çoğunluğunu Kürtler teşkil ediyordu. İşte bundan sonra Kafkasya’da Rusya ...



ÖNSÖZ


Bu kitap iki türlü ele alınabilir,
a- Olumlu yönleri
b- Olumsuz yönleri

Bizler, başta kitabın olumsuz yönlerini ele alıp inceleyeceğiz. Bir kitabı yazan veya bir raporu hazırlayan yazar veya raportör, bazı gerçeklere dayanarak hazırlıklarını yapar. Yoksa okuyucuya ve izleyiciye iyi bir intibah bırakmaz. Zira ilmi delillere yansımayan bir kitap ya hikaye ya da esatir olur. Bu da belgesel bilime ters düşer. Çünkü bilim gerdeği iki yolla tespit eder, a- Deneysel b- Belgesel. Bu iki kurala ters düşen bilim, edebiyatın esatir bölümünden sayılır.

Gerçi gerçekler çoğu kez İzafîdirler. Örneğin; Dinler, dindarlara göre gerçek tartışılması mümkün olmayan bir hakikat, toplumun muhtaç olduğu bir olgudur. Fakat bir ateiste göre; esatirle dolu bir edebiyat türü, kandırmaca ve öğüttür. Hele hele bu kavram bir asker tarafından ortaya atılmışsa, bambaşka bir hal alır. Zira asker düşman nasıl yokedilir, imkanları nasıl ortadan kaldırılır. Propaganda nasıl yapılır konularına kafa yorar. Küçük yaşlardan ölünceye kadar bu işle meşgul olduğundan gerçekçiliği yalnız kendisinde ve taraftarlarında bulur. Karşı tarafi korkak, beceriksiz cahil adeta bir canavar gibi lanse ederki elindeki kuvvetlerle onu yok edebilsin. Yoksa bu işi beceremez. Halbuki karşı tarafta aynı plan dairesinde hareket eder. Bu iki ordunun taraftarları kendi ordularına bel bağlar karşı orduya da tenkitler yağdırırlar. Yani iki orduda adeta ölüm cenderesi içinde eğitilirler. Belki her ikisinde de ufakta olsa bir gerçekçilik yoktur. Çünkü ikiside kendi propagandasını yapar, kendisini haklı gösterir.

İşte bu kitap bu kıstaslarla hazırlanmıştır. Yazar, hem raportör ve hem de askeri istihbarat teşkilatında çalışan bir Rus subaydır.

Bu kitap T.C. Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesinde çalışan bir subay tarafından 1925 yılında Türkçeye tercüme edilmiştir. O vakitler Kürt isyanları artarak devam etmekte idi. Bunun için mütercim kitabın bazı kavramlarını değiştirerek “Osmanlı” yerine 'Türk” kelimesini kullanmıştır. Bazen de tümceleri tamamen değiştirmiştir.

İran. Irak ve Suriye ordu istihbarat daireleri tarafından da bu kitap Parsça ve Arapçaya tercüme edilerek aynı hava yaratılmıştır.

Bilinen bir kural vardır; Bir taraf söyler karşı taraf susarsa, söyleyen haklı susan haksızdır. İşte var olan bu beş ülkenin orduları, ister istemez, bu savaşlarda haklı karşı taraf haksızdır. O zamanlar, savaşlar üç ordu arasında yapılırdı. Bu üç orduya düşman olan Kültlerin propagandasını yapacak tek bir yazar veya raportör yoktur ki kendilerini haklı gösterersin. Bizlerde onların yazılarına ve raporlarına bakarak haklıyı ortaya çıkaralım.

Kitabın birçok yeri bilim ve belgelerden yoksun olduğundan tarihi gerçekler de tahrif edilmiştir. Örneğin kitabın ikinci sahifesinde 'Rençber, sulh ve sukun içerisinde yaşayan Kürt ahaliyi gerek o zaman gerekse şimdi şiddetli talanlarla zarar veren göçebe Kürtlerin büyük bir kısmı İdris'in emriyle Erzurum. Erivan ve Kars yaylalarına naklettirilmiştir. Türk hudutlarını çıkaracaklarını milis efradıyla kollamaları şartıyla bu Kürtler. Hükümet tarafından çıkarılacak bütün vergilerden muaf tutulmuştur.” ibaresi kullanılır. İşte yazarın bu görüşü ilmi hakikatlerden tamamen uzaktır. Çünkü İdris 1520 yılında ölmüştür. Halbuki bu tehcir ise 1603-1613 yılları arasında vukubulmuştur.

Selçuklulardan daha önceleri belki Bergama Hükümeti zamanında;Kastamonu, Kürdiboli, Menteşe, Hamideli, Engori, Gangiri, Çorum, Karaman ve Rum Eyaletinde (Sivas) yaşayan Kürtler, Celali isyanlarında Ruhalı (urfalı) Abdülhalim’i (Karayazıcı) desteklediklerinden, Abdülhalim’in ölümü üzerine mezkur yerlerden sürgün edilmişlerdir. Güney Kiirdistan’da bulunan yerli Kürt Hükümetleri, sürülen bu Kürtleri kabul etmediklerinden Kürtler, Erzurum, Eleşkirt. Diyadin, Mecengir, Göle, Şoregöl, Şeki, Ahıska, Ahaskelek, Eçmiyaz. Erivan. Tiflis. Gence. Nahcivan. Mako, Selmas, Merağa. Tebriz, Urumiye. Kazvin ile civar kent ve köylerine iltica ederek oralara yerleşmişlerdir. Bu Kürtlerle yerli Kürtler arasında zamanla çelişkiler meydana gelmiştir. Fakat birbirlerine karşı talan ve imha hareketlerinde bulunmamışlardır. Talan hareketi, o vakitler askeri stratejidir. İran ile Osmanlılar arasında savaş sahası olarak Kürdistan kullanıldığından, bu talanlarda Kürtleri kullanmışlardır.

Kültlerden boşalan Anadolu ve Rum Eyaletlerine daha sonra Malatya, Adıyaman, Urfa. Maraş. Antep, Harput. ve biraz da Diyarbakır’dan Kürt göçmen aşiretleri gelip yerleşmişlerdir. Devlete karşı uzun bir müddet herhangi bir başkaldırı da bulunmamışlardır. Çok garip bir olaydır ki; beşyüz sene sonra aynı insanların torunları, gittikleri yerlerden tekrar göç ettirilerek eski yerlerine dönmeye başlamışlardır. Tehcir olayı İdris’in zamanından çok sonrasına rastlar. Evet tehcir olayı vardır. Kendileri de aynı hatayı yapmışlardır. Bunu örtbas etmekte ancak şanlarına layıktır. Ama İdris'in zamanında ve İdris’in emriyle olmamıştır. Fakat yazar, bu askeri tedbirden hiç bahsetmemiştir. Zira, kendisi de askerdir.

Yazar 2. sayfada şöyle devam eder “Geçen zaman zarfında Kürter, Osmanlı ve İran Hükümetlerinin hakimiyetlerini tanımamışlardı. 19. asrın başlarında hakiki bir istiklale kavuşmuşlardır.” Bu esnada gerek kendilerinin ve gerekse Prusya. İngiltere ve Fransa’nın desteğini alan İran ile Osmanlı Hükümetlerinin bu desteği Kürtler aleyhine geliştirdiklerinden hiç bahsetmemektedir. Zira çıkarlar ön plandadır. Askeri anlayışlar egemen olduğundan farklı yönlere pek yanaşılmamaktadır. Fakat kendi aleyhlerine gelişen Kürt hareketlerinin farkına varınca hemen vaveyla ederek Kürt hareketlerinin yönlerini değiştiriyor ve olayları Kürt canavarlığına bağlıyorlardı. Bir taraftan Kürteleri, kendi memleketleri olan Tiflis, Erivan, Mako Gence hanlıklarında ortadan kaldırmaya çalışarak Hristiyan Gürcüleri ve Ermenileri, Kürt köy ve kentlerine getirip yerleştirmek istemişlerdir. Çarın kesesinden bolca çıkan paralardan bahsetmeyerek “ Kürtler iyi müttefik olmazlar” demişlerdir. Halbuki Yazar kendi düşüncelerini, askerlik mesleğine yakışır bir şekilde ifade etmektedir. Ama kentinden, köyünden, yurdundan edilen bir yuttaşın hangi yüzle kendisini sürgün eden kuvvete bel bağlayacağını bilmezler. Ancak askeri mantıktan “ zor kullanarak dize getirme” ilkesi geçerlidir. Nitekim birkaç raporunda, Kürtlere karşı çarenin, büyük, imha hareketlerinde olduğundan bahseder. Acaba hagi millet, kendisini imha etmek için çalışan kuvvetle müttefik olur?

.....

Rus-İran savaşı 1804-1813 Yılları Rus-Osmanlı (Türk) Savaşı
1805-1812 Yıllarında Kürdistan ve Kürtlerin Siyasi ve Askeri Durumu:

1801 yılında Gürcistan ve 1804'e doğru İmerya (Abhaza) ile Monkralya’nm Rusya’yla kendi rızaları ile birleşmeleri ve düşmana karşı ittifak etmeleri, 1804 yılında Prens Sisyanov tarafından Gence Hanlığı"nın ele geçirilmesi. 1805 yılında kan dökülmeksızin Karabağ ve Şeki Hanlıkları ile Şoregel Sultanlığı’nı kesin bir surette işgali ve ülkesine katılımı ile bizim Kafkasya hudutlarımız büyük Kafkas silsilesinin ötesine geçmiş ve doğrudan doğruya İran ve Osmanlı (Türk) arazisi ile huduttaş olmuştur. İran’ın Azerbeycan Vilayeti ile Erivan Hanlığı Osmanlıların (Türk)’lerin Kars ile Ahaska Paşalıkları bizim hudutlarımızın birleşme noktası olmuştur. Bu vilayetler ile hanlıkların ahalisinin büyük çoğunluğunu Kürtler teşkil ediyordu. İşte bundan sonra Kafkasya’da Rusya hakimiyetinin yeni bir devri başlamıştır. Askeri birliklerimiz bundan böyle müttefiklerimize geçici bir yardım suretinde kalmayarak , başkalarının hakimiyetini çok az tanıyan İran ve Osmanlı’ya (Türk’e) bağlı, yan medeni Asya milletlerinden hile ve kandırmaya meyal Kürt Milleti durmadan yaptıklan baskınlardan kendi arazimizin korunması ile birlikte müttefiklerimizde de Kürtler tarafından baskın düzenlendiği zaman korumaya üstlenmiştir. Kısacası Kürtlerle savaşma ve siyasi ilişkilerimiz ondokuzuncu asrın başından itibaren başlamıştır.

.....




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues