La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Kürdistan Ulusal Sorunu ve Türkiye’nin Stratejik Önemi


Auteur :
Éditeur : Compte d'auteur Date & Lieu : 1998, Monheim
Préface : Pages : 352
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 130x205 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Kil. Kur. 4088Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Kürdistan Ulusal Sorunu ve Türkiye’nin Stratejik Önemi

Kürdistan Ulusal Sorunu ve Türkiye’nin Stratejik Önemi

Mahmut Kılınç

Compt d'auteur


Selçuklular, Kürdistan’ın kadim halkı olan Kültlerin yardımı ile 1071 tarihinde Malazgirt'te Bizans İmparatoru Romen Diojeni mağlup ederek, Anadolu’nun işgaline başlamışlardır. Anadolu’nun Türkler tarafından işgalini başlatan bu savaşa, kimi kaynaklara göre, Kürt mirlerinin emrindeki 20 bin dolaylarında silahlı Kürt atlısı da, Türklerin safında katılmıştır. Bu savaştan sonra, uzun süre Anadolu içlerinde ilerleyen bu işgal, Sultan II Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’un "fethiyle" başarılı bir aşamaya ulaşmıştır. Aslında Türkler, bu "fetihten" çok önceleri Doğu Avrupa bölgesine yayılarak, Avrupa’nın yerli halklarıyla tanışmışlardır. Ancak bölgenin halkları, İstanbul’un fethiyle Türklerle yani Osmanlılarla askeri, ekonomik ve kültürel olarak yüz yüze gelmişler ve böylece, yüz yıllar boyu sürecek çatışmaların ilk tohumları atılmıştır. İstanbul’un ...



SUNUŞ


Elinizdeki bu kitap ilk çalışmamdır. Benzer çalışmaları yapmaya devam edecek miyim? Doğrusu araştırma yapmak ve yazmak, çok ilgi duyduğun, birbirini tamamlayan iki uğraş alanı. Ancak, yine de yeni şeyler yazıp, yazmayacağımı koşullar belirleyecektir. Ülke dışında yaşamak zorunda olan birisi için, benzer araştırmaları yapmak oldukça zor. Çünkü, istediğiniz kaynaklara ulaşmanız olanaklı değil.

Kıt kaynaklardan yararlanarak bu çalışma hazırlandı. Bu nedenle kitapta eksikliklerin olması doğal. Eksiklikler için anlayış göstereceğinizi umuyorum.

Kitap sekiz bölümden oluşmaktadır. Bu tarihi süreç içerisinde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi (KUKM)’ni, döneme göre vermeye çalıştım. Bu dönemlere denk olarak, Türkiye’nin dış ilişkilerine bakıldı.

Kürdistan tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilen 15 Ağustos 1984’ten sonraki dönem için, çok uzun ve ayrıntılı bir çalışma yapmak gerekiyordu. Bu dönemde KUKM’nin gelişimi ve yine bu dönemde Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin incelendiği daha geniş bir çalışma gereklidir.

Bu çalışma, aslında Aralık 97’da yayma hazırlanmış ve yayınlanması için Weşanên Serxwebûn’a verilmişti. Ağustos 98’e kadar basılmadığı görülünce, yeniden gözden geçirildi ve tekrar basılması için Ekim 98’e kadar yine beklendi. Ancak, bu tarihte nedeni açıklanmadan basılmayacağı söylendi. Bu gecikmeye rağmen, yeniden gözden geçirilmeden ilk şekliyle yayınlandı.

Saygılarımla



Önsöz

Toplumsal mücadelelerin başarı grafiği üzerinde etken olan bir çok faktörler vardır. Doğal olarak bunların içerisinde en belirleyici olanı, olgunun iç dinamizminden kaynaklanan faktörlerdir. Böyle olmakla birlikte, bazı durumlarda dış faktörler de mücadeleyi belirleyen temel etkenler kadar önemli olabilmektedir.

KUKM, ki ben ona Ulusal Direniş diyorum, son iki yüz yıldır kısa aralıklarla da olsa, Ortadoğu’da bölgesel bir mücadele olarak devam etmektedir. Dikkat edilirse, Kürdistan’ın bir parçasında yediği bir darbeden veya başka nedenlerden olsun soluklanırken, buna karşın diğer parça veya parçalarda devam etmiştir. Bazı dönemlerde, şimdi olduğu gibi, birden fazla parçada aynı dönemde devam ettiğine de tanık olmaktayız.

Kürt Halkının iç çatışmaları ve çelişkilerinin, ulusal birliği engellediğine hepimiz acı bir şekilde tanık olmaktayız. Kürdistan halkının ulusal birliğini sağlayamaması, mücadelenin baş ansım menfi yönde etkileyen en önemli faktör olarak görülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Kürdistan halkının iç çatışmalarını incelemek olmamakla birlikte, bu tespiti yapmak çalışmanın kapsamını aşmayacaktır. Bizim amacımız; son iki yüzyılda Kürdistan’ı işgal eden devletlerden Türkiye’nin, çok öne çıkarılan "stratejik önemi", başka bir ifade ile "stratejik durumu" üzerinde etki eden olayları ve yine bu devletin, hem dış ve hem de özel olarak Kürdistan’ı işgal eden diğer devletlerle olan ilişkilerini irdelemektir.

Kürdistan sorununda kilit ülke konumundaki Türkiye’nin, bu alandaki ilişkileri KUKM için son derece önemlidir. Osmanlı döneminde Tanzimat’la başlayan "Batılılaşma" akımı, daima Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmesini belirleyecek düzeyde önemli olmuştur. Diğer taraftan Kürdistan sorunu, bir yönü ile, yine Türkiye’nin Batılı kurumlar içinde yer almak istemesiyle de buralara taşınmak durumunda kalmıştır. Bu kurumlarda yer alan devletler de, doğal olarak benzer sorunlarını buralara taşımaktalar. Böylece, Kürdistan sorunu bu platformlarda tartışılmış ve tartışılmaktadır.

Nitekim bunun sonucu, eğer bugün Kürdistan’lı siyasi veya kültürel kurumlar, ulusal sorunu buralara taşıyorlarsa, bunun temel nedenlerinden birisi Türkiye’nin bu kuramların içinde yer alması veya almak istemesidir. Bu olmasaydı, olmayacak demek istemiyorum, aman en azından bu boyutta olmayacağı ortadadır.

Kaldı ki Batılı güçler, önceleri Osmanlı üzerinde ve sonraları da hem TC ve hem de Ortadoğu’nun geneli üzerinde daima belirleyici olmuşlardır. Osmanlı döneminde, Osmanlının iç işlerine müdahaleden tutun, günümüzde de Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkilerine bu güçler etki etmektedirler. Bunun bir çok nedenleri arasında bulunan, azınlık hakları, demokrasi, insan hakları ve hukuk gibi evrensel değerlerin, sınırları çoktan aşmış olmasının yanında, devletlerin iç sorunlarının diğer halkların güvenliğini de yakından ilgilendirdiği sayabiliriz. Nitekim Türkiye’de; Kürdistan ulusal sorununun siyasi bir yolla çözümlenmemesi ve yalnızca savaşın dayatılması, demokrasinin bir türlü kurumlaşmaması ve insan hakları ihlallerinin devamında ısrar edilmesine ilave olarak; artan nüfus, buna karşın bozulan ekonomik yapı, gelir dağılımında vahşi uçurumların oluşması ve devam eden gerilik; bunların yarattığı sonuçlar, yalnız Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmekle kalmamakta, bölgedeki bu istikrarsızlık, Avrupa’nın da korkulu rüyalar görmesine yetmektedir.

Türkiye, Avrupalı kurumların içinde yer almasaydı veya yer almak istemeseydi, yine de bu ülkelerin Türkiye’nin iç işlerine olacak ilgileri bu kadar olacak mıydı? Sorusu akla gelebilir. Hatta Kürdistan’ı işgal eden diğer devletler için de bunu düşünmek olanaklıdır ve kurdukları siyasi ve diplomatik ilişkileri buna ömek de gösterilebilir. Eğer tarihi süreci dikkatlice izlersek, sorunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Avrupa, her dönemde, bu bölgeyle çok yakından ilgili olmuştur. Bu bölgeye, Türkler değil de başka bir halk gelip yerleşmiş olsaydı, bu durum sorunların varlığı ile orantılı olarak değişmeyecekti. Avrupa'nın büyüklerinin bu coğrafyaya olan ilgileri, bazen kendi iç çekişmelerine yansıyarak savaşmalarına bile neden olmuştur. Bu durum Osmanlıya ve şimdi de Türkiye’ye pirim yapmaktadır. Ancak bu sonsuza kadar böyle gitmeyecektir. Hazırdan yemeye dağlar bile dayanmaz. Dünyada uluslararası ilişkiler geliştikçe ve bölgenin zenginliklerinin dünya pazarlarına taşınması için başka yollar bulundukça. Türkiye’nin sığındığı stratejik önemi de giderek azalacaktır.

KUMK, bu durumdan, bugüne kadar daha çok zarar görmüştür Daha çok diyorum çünkü, yarar gördüğü yanları da söz konusudur. Ulusal mücadele lehine bu imkanların artması, önder güçlerin hem geleceğe yönelik net mesajlar vermesine ve hem de Kürdistan’ın sahip olduğu potansiyelin, varlıkların nasıl ve ne şekilde kullanılacağına bağlıdır.

Ayrıca Türkiye’nin bugünkü stratejik önemi, Kürdistan coğrafyasıyla bir bütün olarak ele alınmalıdır. Yani bu önemin bir bölümü, belki eşit düzeyde bir bölümü, Kürdistan’ın stratejik öneminden kaynaklanmaktadır. Nitekim Kürdistan, bölgesinin hem kilit ülkesi olması ve hem de petrol zengini ve petrolün taşınacağı coğrafyada yer almasına, sahip olduğu zengin su kaynakları da eklenirse, Kürdistan’ın stratejik önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Kürdistan bir eneıji deposudur.
Kitapta, bu konulan son iki yüz yılık bir süreçte, bir bütünlük içinde vermeye çalıştık. İnanıyorum ki, bu bütünlük içinde incelenirse, KUKM’nin şimdi ve gelecekte karşılaşacağı sorunları daha iyi görmek mümkün olacaktır.

Mahmut Kılınç
Ağustos-1998
Monheim



Birinci Bölüm
Lozan’a Kadar Türkiye’nin Stratejik Önemini Etkileyen Gelişmeler


Selçuklular, Kürdistan’ın kadim halkı olan Kültlerin yardımı ile 1071 tarihinde Malazgirt'te Bizans İmparatoru Romen Diojeni mağlup ederek, Anadolu’nun işgaline başlamışlardır. Anadolu’nun Türkler tarafından işgalini başlatan bu savaşa, kimi kaynaklara göre, Kürt mirlerinin emrindeki 20 bin dolaylarında silahlı Kürt atlısı da, Türklerin safında katılmıştır. Bu savaştan sonra, uzun süre Anadolu içlerinde ilerleyen bu işgal, Sultan II Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’un "fethiyle" başarılı bir aşamaya ulaşmıştır. Aslında Türkler, bu "fetihten" çok önceleri Doğu Avrupa bölgesine yayılarak, Avrupa’nın yerli halklarıyla tanışmışlardır. Ancak bölgenin halkları, İstanbul’un fethiyle Türklerle yani Osmanlılarla askeri, ekonomik ve kültürel olarak yüz yüze gelmişler ve böylece, yüz yıllar boyu sürecek çatışmaların ilk tohumları atılmıştır. İstanbul’un fethiyle Avrupa’nın kapıları Türklere açılmış, bundan sonraki süreçte sürekli bir saldırganlık halinde olarak, hem ganimet elde etmişler ve hem de daha verimli yeni topraklar işgal etmişlerdir. İşgal ettikleri bölgelerin beşeri ve ekonomik potansiyelini kendileri için kullanmak ve buralarda daha kapsamlı ticaret yapma imkanlan elde etmiş olmalarına ...

 




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues