La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

İki Açıdan Türkiye İşçi Partisi Davası


Auteurs : |
Éditeur : Bilim Date & Lieu : 1981, İstanbul
Préface : Pages : 264
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 135x195 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Bor. İki. N° 700Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
İki Açıdan Türkiye İşçi Partisi Davası

İki açıdan türkiye işçi partisi davası

Behice Boran

Necla Fertan

Bilim


«... Parti kapatılmıştı ama, askerî mahkemede yine de Parti tüzel kişiliği yargılanıyordu ve bizler Parti yöneticisi, temsilcisi sıfatıyla sanık sandalyasına oturtuluyorduk. Demek ki Türkiye İşçi Partisi'nin somut şart ve durumlarda demokrasi ve sosyalizm için verdiği yasal mücadele henüz tam kesintiye uğramış değildi. Bunun için, son derece önemli olan bu durumda da —bu davada da— Parti üyesi, yöneticisi olarak Türkiye İşçi Partisi’nin niteliğini, görüşlerini açıklamam, savunmam, kapitalizmin karşısına sosyalizmi, burjuva ideolojisinin karşısına işçi sınıfı ideolojisini dimdik koymam gerekliydi.»


Tatarı kökenli olan Behice Boran 1910’da Bursa’da doğdu. Orta öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde yaptı. Şimdiki adı Robert Koleji olan liseyi, 1931’de birincilikle bitirdi. Manisa Orta Mektebi İngilizce muallimeliğine atandı. Daha sonra Michigan Üniversitesi’nde (ABD) sosyoloji doktorasını tamamlayıp 1939'da Türkiye'ye döndü ve Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin (DTCF) sosyoloji bölümüne doçent olarak atandı. Aynı dönemde Yurt ve Dünya ve Adımlar dergilerinin yayın faaliyetine katıldı. 1946'da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950 yılında kurucusu ve başkanı olduğu Barışseverler Cemiyeti, Kore'ye asker göndermesini kınayan bir bildiriden dolayı 15 ay hapis cezası aldı. 1962'de Türkiye İşçi Partisi'ne üye olan Boran, 1965 seçimlerinde Urfa'dan milletvekili seçildi. Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil etti. TİP genel başkanı Mehmet Ali Aybar'a karşı tavır aldı ve 1970 yılındaki parti kurultayında genel başkan seçildi. 12 Mart 1971’de tutuklandı ve partisi kapatıldı. Boran, 15 yıl hapis cezası aldı. 1974’te ilan edilen genel aftan yararlanarak serbest kaldı. 1975'te tekrar kurulan TİP'in genel başkanı seçildi. 12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle kısa süre ev hapsinde tutulan Boran, daha sonra yurtdışına çıktı.



BİRLİK, HUZUR VE ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE...

«Sosyal sınıflar toplumun objektif varlığı içindedir. Sınıf ayrımları herhangi bir grup insan, bir örgüt, bir sosyal hareket tarafından yaratılmaz, yaratılamaz. Toplum yapısı oluşturur çeşitli sınıfları. Onun için 'sınıfları ve sınıf mücadelelerini reddediyoruz’ demekle ne sosyal sınıflar, ne de aralarındaki mücadele ortadan kalkar. Toplumda bu ayırımlar ve bu ayırımlara paralel olarak toprak dağılımında, gelir bölüşümünde, vergi yükümünde büyük adaletsizlikler varken, ve bir sınıfın —burjuvazinin— ve bir sistemin —kapitalizmin— ideolojisine, savunulmasına sonsuz özgürlük tanınıp, işçi ve müttefiki emekçi sınıfların ideolojisine —sosyalizme— baskı ve şiddet yöntemleri uygulanırken, birlik, huzur ve özgürlük iddiaları havada kalan boş sözlerdir. Birlik, huzur ve özgürlüğün objektif gerçek şartları oluşturulmadan politik demagoji ve baskı ve şiddet yöntemleriyle bir sonuç alınamaz. Biz sosyalistler bu objektif şartların oluşturulmasından yanayız, onun için de gerçek birlik, huzur ve özgürlüğün savunucusu biziz.»

(Behice Boran, Savunma, s: 157)



Hukuk Açısından Türkiye İşçi Partisi Davası

Av. Neclâ Fertan

13 Şubat 1961 tarihinde kurulan Türkiye İşçi Partisi hakkında, 11 Haziran 1971 tarihinde 971/3 sayılı iddianame ile Anayasa Mahkemesinde dava açıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan davada, Türkiye İşçi Partisi’nin 648 sayılı Siyasi Partiler Kanuau’nun 4’üncü kısmının 87 ve 89’uncu maddelerine aykırı faaliyette bulunduğu iddia ediliyor ve Anayasanın 57’inci maddesi 'gereğince temelli (kapatılmasına karar verilmesi isteniyordu.

Bilindiği gibi 1961 Anayasası siyasi partileri «ister iktidarda İster muhalefette olsunlar demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları» olarak nitelemiş ve onları, yasama ve yürütme organına karşı yasal güvence altına almıştır. Bü güvence Anayasa Mahkemesi yargı denetimiyle de en sağlam şekle bağlanmak istenmiştir. Bilindiği üzere, 1960’dan önce herhangi bir mahkeme bir siyasi partiyi yargılıyabilir ve kapatılmasına da karar verebilirdi. 1961 Anayasasından sonra bir partinin tüzük, program ve faaliyetleri hakkında yargı görevi sadece Anayasa Mahkemesine aittir. Tüzük, program ve faaliyetlerin yasa dışı oluıp olmadığına ancak Anayasa Mahkemesi karar verebilir. Bu güvencenin zorunlu sonucu olarak da partilerin yönetici kişileri, Siyasi Partiler Kanunu’nun dördüncü kısmında yer almış yasaklara aykırılık, -isnadı karşısında ancak Anayasa Mahkemesi kararına göre sorumlu tutulurlar. Ancak bu kararın yasal şuurları içerisinde bir ceza mahkemesi önünde suçlanıp yargılanırlar. Bu 1961 Anayasası’nın hem partiler ve hem de parti yöneticileri için getirdiği vazgeçilmez bir güvencedir. Ayrıca, bu güvence ile birlikte 648 sayılı Siyasi Partiler Kanunu ciddi bir denetim mekanizması da getirmiştir.

Siyasi Partiler Kanunu bir parti hakkında davanın kim tarafından ve nasıl açılacağını 108 ve 110’uncu maddesinde saptayarak denetim görevlerinin koşullarını da ayrıca saptamıştır.
Ayrıca Anayasa’nın 57 inci maddesi ve partilerin programları, tüzükleri ve faaliyetleri —genel olarak sınırları çizilen— iki temel esasa bağlı olmakla zorunlu tutulmuştur. Birincisi, insan hak ve hürriyetlerine dayanan demokratik ve layik cumhuriyet ilkeleri, ilkeleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği ilkesi. Bunlara uymayan parti temelli kapatılır. Şu halde, partilere ve parti yöneticilerine Anayasa ile sağlanan güvence bir ayrıcalık değildir. Tüm bunlar «insan haklarına, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik... bir hukuk devletinin» zorunlu gerekleridir.

Başsavcılık tarafmdan Anayasa Mahkemesinde açılan davaya ait karar 20 Temmuz 1971 tarihinde verildi. İddianamenin düzenlenmesinden hemen 40 gün sonra verilen karar, 1972 yılı Ocak aymda, yani verildiği tarihten 18 ay sonra resmi gazetede ilân edilerek açıklandı.

Açıklanan karara göre Türkiye İşçi Partisi «Anayasanın 57. maddesinin ‘siyasi partnerin faaliyetleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel hükmüne uymak zorundadır’ hükmüne, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 4 üncü kısmında yer alan 89 uncu maddesindeki ‘siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde millî veya dini kültür farklılıklarına veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. Siyasi partiler Türk dilinden ve kültüründen gayri dil ve kültürleri korumak veya geliştirmek veyahut yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler’ kurallarına aykırı davrandığını tesbitle partinin Anayasanın 57 ve 648 sayılı siyasi partiler kanununun 89 uncu ve 111 inci maddesinin 2 sayılı bendi gereğince temelli kapatılmıştır»
Parti hakkmdaki dava 87 ve 89’uncu -maddelere aykırılık iddiasıyla- açıldığı halde, kararda sadece 89 uncu maddeye aykırılık saptandığına göre Anayasa Mahkemesi Siyasi Partiler Kanununun 87 inci maddesine aykırılık iddiasını kanıtlanmış bulmamıştır. 87 inci madde «ülke 'bütünlüğünün korunması» bağlığı altında, «Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin ülke bütünlüğünü bozmak amacını güdemezler» hükmünü taşır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararına göre, Türkiye işçi Partisi tüzüğü, programı on yıllık eylemleri bildirileri, kongre kararları velhasıl bütün varlığı ile bu yasa hükmüne aykırı düşmemiştir. Başka bir deyişle, Türkiye İşçi Partisi bu yasa hükmünü ihlâl etmemiştir ve bu husus bir daha tartışmaya açılmayacak şekilde halledilmiştir.

Türkiye işçi Partisi tüzük ve programında yasaya aykırılık yoktur. Çünkü, Anayasa Mahkemesi kararını verirken. Anayasanın 57’inci maddesinde yazılı «tüzük ve program» kelimelerini kararına almamış ve kararını yukarıda belirtildiği gibi, Parti’nin sadece «faaliyeti» ve sınırlı tutarak, Parti tüzük ve programında yasaya aykırılık bulunmadığını saptamıştır- Kapatma kararında Siyasi Partiler Kanununun 111’inci maddesinin sadece 2’inci fıkrasına işaret edilmiş ve 2’inci fıkrada saptanan organ kararında yasaya aykırılık bulunmuştur.
Siyasi Partiler Kanununun 111’inci maddesi üç bentten oluşmaktadır.

Birinci bentde: «Parti tüzüğünün veya programının yahut partinin faaliyetlerini düzenleyen ve yetkili parti organları veya mercilerince yürürlüğe konulmuş olan diğer parti mevzuatının bu kanunun dördüncü kısmında yer alan maddeler hükümlerine aykırı olması» denilmektedir, Kapatma hükmü bu bentden dolayı verilmemiştir. Şu halde, tüzük ve programda veya diğer Parti mevzuatında yasaya aykırılık bulunmamıştır. Bu nokta, Anayasa Mahkemesince kesinlikle ortaya konmuştur, ikinci bentde: «Parti genel kongresince yahut merkez karar organı veya merkez yönetim organı veyahut Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grupların genel kurullarınca bu kanunun dördüncü kısmında yer alan maddelerin hükümlerine aykırı karar alınması yahut genelge veya bildiriler yayınlanması» şeklindedir. Türkiye İşçi Partisi, bu bentde sayılan yetkili organlardan birinin belli bir kararının Siyasi Partiler Kanununun 89’uncu maddesine aykırı bulunmasından dolayı kapatılmıştır. Tanı bu hend uygulanmıştır.

Üçüncü bentde ise: «Partinin diğer organlarının, kurullarının, yardımcı 'kollarının ya da şahısların dördüncü kısımda yer alan aykırı davranışta bulunmaları halinde» ne yapılacağı açıklanmıştır. Parti bu bentden dolayı da kapanmamıştır.
Şu halde, Partinin yasaya aykırı bulunan sadece belirli bir «faaliyetidir». Yoksa, tüzüğünde, programında, organlarının,. kollarının, şubelerinin beyan ve davranışında yasalara aykırılık yoktur. Bu husus Anayasa Mahkemesi kararı ile kanıtlanmış olup bir daha hiç bir merci önünde tartışılamaz.

Anayasasa Mahkemesinin üzerinde durduğu, ve kapatma kararına esas aldığı Parti «faaliyeti», Türkiye İşçi Partisi’nin 4. Büyük Kongresi’nde alınan kararların altıncı bölümüdür. Nitekim, 6 Ocak 1972 gün ve 14064 sayılı resmî gazetede, açıklanan Anayasa Mahkemesi kararında bu husus şöyle belirtilmiştir: «Sözün kısası kongre kararının altıncı bendi ile parti Anayasa ve siyasi partiler kanununa aykırı davranmış olduğundan bunun hukuki sonucuna katlanması hukuk açısından olağandır.» Açıkça görülmektedir ki, suç unsuru bulunan karar, Parti’nin 4. Büyük Kongre kararlarının bir bölümüdür ve karar, siyasi partiler kanununun 111’inci maddesinin ikinci bendinde sayılan organlardan birine aittir.

Siyasi partiler kanununun 89’uncu maddesi: «Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde millî veya dini kültür farklılıklarına yahut dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremez.
Siyasî Partiler, Türk dilinden ve kültüründen gayri dil ve kültürleri korumak veya geliştirmek veyahut yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler» hükmünü koymuştur. 4. Büyük Kongre kararlarının 6’nci bendi, Anayasa Mahkemesince, işte bu hükme aykırı kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesine göre, gerçekte, ülkede dini veya kültürel farklılıklar gösteren azınlıklar vardır. Kişi bu ayrılıklarının varlığını dile getirebilir, bunları söylemekle de suç işlemiş olmaz. Çünkü yasalarımızda bunları söylemeyi kişiler için yasaklayan bir hüküm yoktur. Ancak, bunları bir siyasî parti söylerse yasalara aykırı olur, çünkü siyasî partiler kanununun 89 uncu maddesi, gerçekte mevcut olsa bile, azınlıklardan bahis etmeyi partilere yasaklamıştır. Ve Anayasa mahkemesi, 4. Büyük Kongre kararlarının ilgili bölümünü sadece ve sadece 89 uncu maddeye aykırı bulmakta, bunun dışında siyasî partiler kanununun dördüncü kısmında yer alan yasakların hiç birini söz konusu etmemektedir.

Siyasî partiler kanununun dördüncü kısmı «Parti yasaklamaları» başlığını taşır ve 5 bölümden oluşur. «Cumhuriyetin korunması» başlığı altındaki bölümde 83, 84 ve 85’inci maddeler sayılmıştır ve sultanlık unvanlarıyla ilgilidir. «Milli devlet niteliğinin korunması» başlığını taşıyan ikinci kısımda bağımsızlıkla ilgili 86’ıncı madde; ülke bütünlüğüyle ilgili 87’inci madde; devlet tekliği ilkesini koruyan 88’inci madde ve «azınlık yaratılmasının önlenmesi» (başlığını taşıyan ve Anayasa Mahkemesince Türkiye İşçi Partisi’ne uygulanan 89’uncu madde, bölgecilik ve ırkçılığı yasaklayan 90’ıncı madde ve eşitlik ilkesini korumayı amaçlayan 91’inci maddle yer alıyor. Bu sonuncu maddenin birinci bendinde, partilerin sınıf imtiyazı için çalışma yapamıyacakları ve böyle bir amaç güdemeyecekleri saptanır. Fakat ikinci bendinde, belli kişi, aile, zümre veya cemaat esasına veya adına siyasî parti kurulması yasaklanmış olduğu halde, sınıf esasına ve adına dayalı partileri yasaklamamaktadır. «Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması» başlığı altında 92-100, «Demokratik düzenin, ve memnunluk temelinin korunması» başlığını taşıyan dördüncü bölümde 100-105 ve beşinci bölüm «Genel yasaklamalar» başlığı ile 105-107 inci maddelerde diğer yasaklar sıralanır.

İşte, siyasi partiler kanununun 4’üncü kısmında yer alan 5 bölümde —83’üncü maddeden 107’inci maddeye— sıralanmış yasaklardan her biri partilerin kapatılması sebebidir.
Anayasa mahkemesi, önüne getirilen bir davada bu maddelerden hangisine aykırılık olduğunu tesbit edecektir. Ne var ki, Anayasa mahkemesi incelemesinde, sadece davanın açılmasında dayanılan maddelerle bağlı değildir. Nitekim Millî Nizam Partisi hakkında açılan davada araştırma böyle yapılmış ve kapatma kararı da böyle verilmiştir. Sonuç olarak da, Milli Nizam Partisi, davanın açılmasında dayanılan maddelerin dışında yeni maddeleri de kapsamak üzere, Anayasanın başlangıç bölümündeki 2, 19, ve 57’inci maddeleri ile siyasi partiler kanununun 92, 93, 94’üncü maddelerine aykırı olduğu için kapatılmıştır. Demek oluyor ki, bir partinin kapatılma kararında Anayasa ve siyasi partiler kanununa aykırı görülen bütün durumlar ele alınıp tartışılır ve sonuç kısmında bu aykırılıklar, ihlâl edilen yasa maddeleri gösterilmek suretiyle teker teker saptanır. Yine hatırlatalım ki, Türkiye İşçi Partisi hakkındaki karar ise, dördüncü kısım 2 inci bölümde yer alan 89’uncu maddeye aykırılıktan verilmiştir.

Anayasa mahkemesinin kararı tartışılabilir bir karardır. Amma, şüphesiz ki kesin nitelik taşıyan bu karar karşısında bir hukuk devletinde Parti yöneticileri hiç bir makam veya merci önünde bunun dışında bir yargılamaya tabi tutulamaz, Nitekim, 1402 sayılı sıkıyönetim kanununun 15 inci maddesinin 2’inci bendiyle «Anayasanın ve 648 sayılı Siyasî partiler kanununun siyasî partilerin kapatılması ile ilgili hükümleri saklıdır» hükmü konulmuştur.

12 Mart 1971 günü saat 13 deki radyo haber bülteninde, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarınca bir muhtıra verildiği bildirildi. Ve muhtıranın içeriği açıklandı. Aynı gün saat 19 haberlerinde, Türkiye îşçi Partisi yöneticileri hakkındaki talepnamenin sorgu hakimliğine verildiği haberi yayınlandı.

22 Mayıs 1971 de Türkiye İşçi Partisi Genel Yönetim Kurulu, Anayasaya aykırı görülen sıkıyönetim kanununun iptali işin başvurma konusunu görüşmek üzere olağanüstü toplantıya çağrıldı. Sadece bu konunun görüşüldüğü olağanüstü toplantıda genel başkana, Anayasaya aykırı hükümler taşıyan sıkıyönetim kanununun iptali hakkında dava açma yetkisi verildi. Ve gerçekten de, daha sonra Anayasa mahkemesi talebi uygun bularak iptal kararı verdi. Ne var ki, daha Genel Yönetim Kurulu toplantısının yapıldığı günün gecesi Parti yöneticileri gözaltına alındı.
Anayasa Mahkemesinin Parti hakkındaki kapatma kararından altı gün sonra, 26 Temmuz 1971 de hu kere Parti yöneticileri hakkında Ankara 1. Nolu Sıkıyönetim Mahkemesinde dava açıldı ve duruşmalar 19 Ağustos 1971 tarihinde başladı.

Duruşma, yargıcın zapta geçmemiş fakat salonda hazır bulunanların hatırlayacağı «Türkiye’nin en entellektüel ve saygıdeğer kişilerini yargılamak görevi bize düştü» cümlesiyle açıldı. Ne var ki, yargıcın ta nitelemesi, sanıkların yargılanmalarının, ilk duruşmada ileri sürülen itirazlara rağmen, dava sonuna kadar silâhlı görevlilerle korunan bir salonda yapılmasına engel olmadı.

1971/105 esas sayılı iddianame ile açılan davada «Partinin genel başkanı Behice Boran ile iki genel sekreter Şaban Erik ve Sait Çiltaş ve Merkez Yürütme Kurulu üyeleri Osman Sakalsız, Adil Özkol, Yalçın Cerit, Necat ökten, Sadun Aren, Turgut Kazan hakkında sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerindeki tahakkümünü tesis etmek sosyal sınıfları ortadan kaldırmak, memleket içinde müesses iktisadi sosyal temel nizamları devirmeye matuf cemiyet kurmak, ta cemiyetin faaliyetini tanzim sevk ve idare etmek, 4. Büyük Kongre karar tasarısı ile Türk Milletini komünizme meylettirmek için bu yolda komünizm propagandası yapmak, milli duyguları kısmen veya tamamen kaldırmaya matuf cemiyet kurup cemiyetin faaliyetini tanzim sevk ve idare etmek, 4. Büyük Kongre karar tasarısı, faşizme hayır, faşizme karşı birleşelim adlı bildirilerle kürtçülük propagandası yapmak, cemiyetin muhtelif sınıflarını tehlikeli şekilde kin ve adavete tahrik ile, halkı suç işlemeye teşvik etmek suçlarından T.C. Kanununun 141/1—4, 142/1-3-6, 311 312, 79, 80, 71, 173/3, 11, 33’üncü maddeleri gereğince; Parti üyelerinden Oral Çalışlar, Hüseyin Ergün, Hüseyin Korkmaz ve Adnan Keserbiçer’in 4’üncü Büyük Kongreye sunulan karar tasarılarını tanzim ve kongreye sunmaktan dolayı 142/1-3 maddesi gereğince; Savaş Al, Kemal Burkay, Ejder İme, Mehmet Tuncer, Hüseyin Özşahin ve Erdal Orhan'ın kongrede yaptıkları konuşmalardan dolayı T.C.K. 142/3 maddesi gereğince; Nihayet Emek Dergisi yazı işleri müdürü Nurettin Pirim’in kongre kararlarını dergide yayınlamak suçlarından dolayı T.C.K. 142/1-3 üncü maddeleri gereğince cezalandırılmaları» talep olunuyordu.

İtirazlar:
Açılan dava sıkıyönetim mahkemesinin görevi dışında idi.
Sıkıyönetim mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için suçun sıkıyönetim ilânından sonra işlenmesi, yahut sıkıyönetim ilânını gerektiren suçlardan olması ve nihayet Askerî mahkemelerin el koyduğu herhangi bir suçla irtibatlı bulunması gereklidir. (1402 sayılı sıkıyönetim kanunu)
Bu üç halin dışında kalan davalara sıkıyönetim mahkemesinde bakılamaz. Türkiye işçi Partisi davasında suçun sıkıyönetim ilânından sonra işlenmesi söz konusu değildir, Davanın konusu partinin sıkıyönetim ilânından evvelki tarihteki faaliyetlerinin (On yıllık faaliyetinin), yıllarca evvel hazırlanmış tüzüğünün ve programının yargılanmasıdır.

Suçun sıkıyönetimin ilânını gerektiren durumla da ilgisi yoktur. Sıkıyönetim ilânını gerektiren durum 26.4.1971 tarih ve 7/7302 sayılı hükümet kararnamesiyle açıklanmış olup, «... Anarşik nitelikteki eylem ve davranışların.... aslında ideolojik maksatlarla devletin temel nizamına, yurt bütünlüğüne, vatan ve layik Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma mahiyeti ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues