La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Yılmaz Güney Hazinesi


Auteur :
Éditeur : Pêrî Date & Lieu : 2004, İstanbul
Préface : Pages : 168
Traduction : ISBN : 975-9010- 00-3
Langue : TurcFormat : 135x210 mm
Thème : Mémoire

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Yılmaz Güney Hazinesi

Yılmaz Guney hazinesi

Hazine sözcüğü, ilkin define avcılarının ilgisini çekebilir. Böyle düşünenlerin "Çirkin Kral" Yılmaz Güney'in tepkisine maruz kalacağını kestirmemek zor olmazsa gerek.

Yılmaz Güney, yaşamını insanlık mücadelesinde; kalemi, sanatı ve militanlığıyla, insanlığa ait, insanlığın geleceği için ne kadar güzelik varsa, uzanıp ilmek ilmek işledi ve insanlığa sundu.

Yılmaz Güney'in hazinesinde devrimci sanatın çok yönlülüğü vardır. Bunu siyaset, sinema, yazar, yayın ve disiplinli yaratıcılığıyla sürekli gelişme trendindeki yaşam çıtasının en yükseğine çıkardı. Yaşamı militanca kavradı. Değişikliği manyetik bir dalga gibi her alana yayarak tırmandı. Yoksa Siverekli Zaza anne ve Muşlu Kurmanc babadan olan devrimci sanatçı, siyasetçi ve mücadele insanı Kürt Yılmaz Güney, bügünkü ününe erişebilir miydi? Kültür ve siyaseti içiçe işleyen insan Yılmaz Güney'in katkılarından ürkmeye gerek yok. Her varlıklarını paylaşmaya hazır çocukların, Yılmaz Güney'in rolünü kıskançlıkla paylaşamamalarının bir nedeninin olması gerek. İşte minicik sokak çocukları bile ona saygı ile duruyor. Onlar ki açlıkla terbiye edilmek istenen çocuklar; beyaz perdede kaptıkları rolü Diyarbakır'ın' Muş'un, Dersim'in ve bilcürnle memleket kuçelerinde oynarlarken, kendinden emin olmanın zanaatını da öğrendiler. Devrimci tutumla haksızlığa karşı koymayı ve etik kılmayı bellediler. Onu kendine idol seçen o gencecik çocuklar, yaşama dört elle sarılmayı, öğrenmeyi ve üretmenin şifresini yakaladılar. Kendilerinden birinin dünyada nelere muktedir olabileceğinin mutluluğuyla, karşılarına aldıkları Yılmaz Güney'in portresinden gururla güç aldılar. Yılmaz Güney'in tutsağı olduğu yaşam, O'nu tutsaklığına rağmen başarılı kılmaktan alıkoyamadı. O'nu sevmeyenleri kahreden de bu değil mi?! Yılmaz Güney'in, farklı özelik ve yeteneklerini birbirinden soyutlamak saygısızlık olur. Yılmaz Güney'e saygıda kusur olmaz!

Bu kitapta, O'nun bütünlüklü olarak yaratıcılığının sırrını ve hazinesini bulacaksınız. Derslerle dolu Yılmaz Güney hazinesi; her devrimcinin, sanatçının, insanın ve Kürt'ün hizmetine amadedir, yeterki o yaşamı yaşama uyarlayabilelim...


SUNUŞ

Yılmaz Güney'i nasıl anlatmalı? Küçük büyük herkese evet istisnasız herkese "Abi "demeyi kardeşlik belirtisi sayan, sinirlenince "Abiciğim"le kızgınlığını belirtmekten çekinmeyen, hem yakın hem uzak hem bizimle hem bütün dünyayla, başlı başına bir "gezegendi" O. Evet Yılmaz Güney'i hem tanıyoruz / tanıdığımızı sanıyoruz. Hem de birçok yönünü iyi bilmediğimizin farkındayız ve bilmediğimiz yönlerini öğrenmek için can atıyoruz. Hapishane yıllarını örneğin: Arkadaşlarının anlattığına göre; "Temizlikte birinciydi". Hapishanede komünün düzenlenmesine, komün üyeleri arasında iyi ve arkadaşça ilişkiler kurulmasına çok önem veriyordu. Sigara içiminin belli sınırlar içinde tutulması, günlük derslerin ve seminerlerin en iyi biçimde yapılması, sportif eylemlerin aksatılmaması... ve aklınıza gelebilecek daha bir dizi iş.

O'nun topluma bakışı, kendi toplumunu ve ilgilendiği diğer toplumları incelemesi, çözümlenmesi de merak konusu elbette. Bir toplumun aydınları, aydınların içinde yaşadıkları topluma yönelik tavrı Güney’in önemle incelediği meselelerden idi. Örneğin: Yazınsal yapıtları, filmleri ve siyasi mirasıyla güncelliğini Güney'i ve sanatını, biraz daha iyi anlamak ve anlatmak olası mı? Denemeye değer mutlaka. Herşeyi ve bütün konuları en ayrıntısına kadar çözeceğimizi, açıklayabileceğimizi asla iddia etmeden.

Yılmaz Güney elbette sadece bir siyasi mahkum değildi. Elbette sadece bir sinema oyuncusu ve yönetmeni de değildi. Bizde veya başka mekanlarda az rastlanan bir aydındı. Bir çok alanda koşan, yaratan, çabalayan bir aydın, çok yönlü bir sanatçıydı. Önce öykü yazarıydı. Sonra sinemada senaryo yazarı, oyuncu ve müthiş yenilikçi bir yönetmendi. Bir sinema dehası, sinema ustasıydı. Ama bu kadar değil, O aynı zamanda çok iyi bir yazardı. Öyküleri yanında, anlatıları ve romanlarıyla. izlenimleri ve yazılarıyla Yılmaz Güney aynı zamanda, saati gelince şairdi ve şiir de yazdı. Burada şiirlerinden bir örnek vermek istiyorum. Ekim 1987'de "Sanat '87" isimli dergide yayınlandığı biçimiyle;

"Eskiden bilmezdim yalnızlığı
Bir ağaç nasıl yalnız değilse ormanında
Bir çiçek kendi dalında
Eskiden bilmezdim yalnızlığı
Yalnızlığın içinde
Şimdi yalnız, yalnız mıyım?
Kopuk muyum dalımdan?
Uzağında mı kaldım ormanımın?
Bana kendi dilinden bir şarkı söyle
Kimin adına olursa olsun
Yeter ki çığlığın senin olsun
Sesine dökülsün isyanın
Sesin sel olsun bağırsın
Bana birşey söyle
Ama kendi dilinden olsun
Belki anlamam dediğini
Ama senin dilinden olsun."

Güney, yazın (edebiyat) adamıydı. Ama herkes O'nu daha çok sinemacı yönüyle tanıyor. Çünkü o Yol sözcüğünü birçok dile armağan eden sinema ustasıdır. Dünyada en çok bu "kasketiyle" tanınıyor. Güney için sinemacı demek, birşeyi soyut plandan, resim, ses, biçim olarak somut plana aktaran kişi demektir. Bunu yaparken de içinde bulunduğu tarihi koşulları gözönüne almak gerekir. "Yılmaz Güney, burada söylediğini kendi yaptıklarından ve uygulamasından çıkarıyor. Çünkü o aynen öyle yaptı. Tarihi koşullarını asla gözardı etmeden, ilgilendiği meseleleri en etkileyici ve en gerçekçi biçimde büyük ekrana yansıttı. Böylece yaşadığı dönemi çevre koşullarına tanıklığını aktardı. O dönemin seyicilerine ve daha sonra gelecek olanlara. Çünkü sinemanın kalıcılığını, farkedenlerden biriydi. Bugün artık göremeyen gözlerin bile görmek durumunda kaldığı birçok konuyu, Güney zamanında gördü, saptadı ve filme aldı. "Çürüyen toplumu", "ahlaki çöküntüyü" (etik yitimide denebilir bugün), "yabancı kültürlerin yıkıcı etkilerini", kendine özgü sinema diliyle aktardı. Arkadaş, Düşman hemen bu bağlamda ilk akla gelenler. Birçok sinemacı için, örneğin Samuel Fuller için "her film savaş meydanıdır" Yılmaz Güney için de öyleydi ve bu sadece sinema dünyasının zorluğundan, O'nun gibi film çekenlerin daha da zorlanmasından kaynaklanmıyordu. Kimi koşullarda film çekimi gerçek bir mücadele alanı konumuna da dönüşüyordu. Le Mur'ün (Duvar'ın) çekimi bu bakımdan anılmalı. 1982'nin ikinci yarısında ve 1983'de bu filmin çekimi bu konuda sanırım en iyi örnektir. Devletin şiddetini anlatan film, insanların şiddetini, ikiyüzlülüğünü de gözler önüne seriyordu. Her insanın kendi şiddetini de ilkinin şiddetin katması. Şiddete karşı filmin çekimi sırasında Güney'in kendi kendisiyle, çevresiyle, oyuncularıyla, teknik kadrosuyla yaşadıkları bir savaş değilse, savaş nedir? Yılmaz Güney için yöntem önemliydi. Ve o kendi yöntemini kendisi buldu. Elbette sineması, sinema yöntemi, sinema dili konusunda yazılacaklar bitmedi. Filmlerin, sinemasını "çözmeye" yönelik incelemelerin biran önce ortaya çıkmalarını beklemek hakkımız. Bütün söylemek istediklerinin anlaşılabilir olması için. Çünkü O'nun bütün sembollerinin bütün "işaretlerininin" farkına vardığımız, kendi adıma açıkyüreklilikle itiraf ediyorum, söyleyemeyiz.

Yılmaz Güney, aile babasıydı. Fatoş'a, Elif e, oğlu Yılmaz'a yani ailesine düşkündü. Ama bütün "ailelerine" de Ane ve baba, kardeşlerin ve bütün akrabalarına da. Yılmaz Güney'in "aileleri" aslında medeni hukuk anlamındaki aile tanımını fersah fersah aşıyordu. Pek çok ailesi vardı. Arkadaşları, yoldaşları ve kendi deyimiyle "yol arkadaşları" ile oluşturduğu aileler. Yılmaz Güney'in arkadaşları arasında bilinenler var. Az bilinenler var, hiç bilinmeyenler de var. Bunların kimi mütevazilikten geri durmayı tercih ediyorlar. Kimiyse birilerinin gelip kendilerini bulmasını bekliyorlar. Onların da birgün Yılmaz'ı "kendi Yılmazlarını" anlatmalarını istemek hakkımızdır. Onları beklerken kimi arkadaşlarının, dost ve tanıdıklarının anlattıklarını / yazdıklarını aktarmak benim için bir zevk olacak. Can Yücel'in bir şiirinde Yılmaz'ı anması. Müjdat Gezen'in, Ahmet Soner'in O'nu yazmaları. Osman Şahin'in, Onat Kutlar'ın ve bir çok yazarın O'nu anlatmaları az şey mi? Ahmet Arif in ve Ahmet Kahraman'ın söyledikleri aktarılmamalı mı? Sinema dünyasından pek çok meslektaşı, dostu, tanıdığı ve ustalarının söyledikleri de önemli elbette.

Yılmaz Güney, aynı zamanda İhtilalcı anlamında devrimciydi. Siyaset adamıydı. Umduğu ve arzuladığı gibi siyaset yapma olanağını maalesef bulamamasına karşın, birçok siyasi eyleme katıldı. Birçok siyasi yazı kaleme aldı. Türkiye'de az bilinen / kullanılan siyasi yergi yazı türünün en usta kalemlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Yazın / edebiyat adamı olma özelliği burada mutlaka işine yaradı. Siyasi bir militan ve siyasi bir önder olarak da önemli rol oynadı. Siyasi analizleri sadece varolanı eleştirmeye yönelik değildi, aynı zamanda çözüm önerileri de getirerek benzerlerinden farklıydı. Ve bu özellikleriyle kalıcı önemdedirler. Ezilen sınıfların, emekçilerin, işçi sindirim, ezilen ulusların, kadınların doğal savunucusuydu. Doğal olarak onların mevzilerindeydi.. Gerçekten birçok kişi için müthiş bir "atılım" (engagement / angajman anlamında) olan bu tutum Yılmaz Güney için doğasının gereğiydi. Ekmek kadar, su kadar doğal gereksinmeydi. Zayıfların koruyucusu olmak, olmaya çalışmak, onların mücadelesine destek vermek! Kürt olduğu için Kürt halkının yanında olmadı. Çünkü bu ona kalırsa yeterli olmayabilirdi. Nitekim birçok örneğini görüyoruz. O ezilen bir halk olduğu için Kürt halkının yanında yer aldı. Sadece Kürt halkının yanında da değildi. Başka birçok halkın yanındaydı. Örneğin Filistin halkının... 9 Ocak 1978 de ''Filistin tüfeği yenilmez, Filistin halkı yenilmez" başlığı altında şunları söylüyordu:

"Yiğit, fedakar ve kararlı Filistin Halkına!

1936 yılından bu yana, emperyalizme siyonizme ve gerici Arap yönetimlerinin çeşitli hile, tertip ve komplolarına karşı sürdürdüğünüz ulusal kurtuluş ve ışgal altındaki anavatan topraklarına dönüş mücadelenizin er geç zafere ulaşacağına inancımız tamdır.Filistin halkı, FKÖ önderliğinde, kendi ulusal toprakları üzerinde din ve inanç ayrımı yapmayan, Hristiyanların, Yahudilerin ve Müslümanların, adalet, eşitlik, kardeşlik temeli üzerinde beraber yaşayacağı, başkenti Kudüs olan bağımsız, demokratik Filistin devletini mutlaka kuracak; bu kutsal amaçlarını engellemek, çarpıtmak, zaafa uğratmak isteyen her türlü girişimi, nereden gelirse gelsin yenilgiye uğratacaktır." (Siyasi Yazılar, Cilt I, s. 70-71)
Yirmibir yıl sonra Yılmaz Güney'in yanılmadığını saptamak zorundayız.

Yılmaz Güney onuruyla yaşadı. Ve birgün ansızın bir yıldız gibi kayıp gitti. Giderken iz bırakmayı unutmadı. Ve gelecekten umudunu asla yitirmeden. 31 Ağustos 1980'de şunları söylüyordu:

"Hayata o kadar güvenle bakıyorum, geleceğin o kadar parlak olduğunu düşünüyorum ki..." O'nu yanıltmamak artık biraz da bizim elimizde. O'nu anmak ve O'nu daha iyi anlamak için biraz daha okumak, biraz daha çalışmak... Bu kitap bu konuda biraz yardımcı olabilirse, amacına ulaşmış olacak. O'nun hakkında yazılması gereken daha çokça şey var. Belki birgün Yılmaz Güney sözlüğü yayınlayabiliriz. Böylece O'nu bütün yönleriyle daha iyi tanıma olanağı bulabiliriz.

Yılmaz Güney arşivi; yazılı, sesli ve görsel bütün belgeleriyle bu konuda mutlaka tayin edici olacak. Haydi hep beraber. Birlikte!

M. Şehmus Güzel
Paris - 5 Ocak 1999




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues