La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Doğu'nun Sorunları


Auteur :
Éditeur : Avesta Date & Lieu : 2002, İstanbul
Préface : Pages : 280
Traduction : ISBN : 975-8637-38-X
Langue : TurcFormat : 130x195 mm
Code FIKP : Liv. Tr.Thème : Sociologie

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Doğu'nun Sorunları

Versions

Doğu'nun sorunları

M. Emin Bozarslan

Avesta

İlk baskısı 1966 yılında yayımlanan "Doğu'nun sorunları", büyük bir ilgiyle karşılanmış ve o dönem bir "kült kitap" olmuştu. Yazar, "Doğu"nun sorunlarını; sosyal-kültürel durumdan ekonomik yapıya, halk-devlet ilişkilerinden gündelik hayata, çeşitli yönleriyle eleştirel ve ayrıntılı bir biçimde ele alıyor.

36 yıl aradan sonra ikinci baskısı yapılan "Doğu'nun sorunları"nda, herhangi bir değişiklik, düzeltme ya da bir ekleme yapılmamıştır. Kitabın yeni baskısı, 36 yıl önceki ilk baskısındaki içeriği ve biçimiyle bir belge olarak aynen yayımlanmaktadır.


Zalimleri sırtımda fil
Taşıyorum eğil, eğil.
Atılacak tekme değil,
Uzanacak el isterim.
Asır yirmi, çağ medeni
Tatmam ayrılık edeni
Bir baştan bir başa beni
Anlıyacak dil isterim.
Yeter gayri ölene dek
El bağlayıp boyun bükmek,
İki lokma rahat ekmek
Altıma bir çul isterim.

Aşık İhsani



36 YIL SONRA İKİNCİ BASKI

"Doğu'nun sorunları" 1966 yılında yayınlandığı zaman, çok az kitabın görebileceği bir ilgiyle karşılandı. Ben o zaman yazarlık yaşamının henüz başlangıcındaydım, adım pek bilinmiyordu ve bu kitap, "Şeyhlik - ağalik"tan sonra ikinci kitabımdı. Ona rağmen, kitabın "Doğu'nun sorunları" adını taşıması ve Doğu'nun sorunlarını ayrıntılı bir biçimde, eleştirel ve çözümleyici bir üslupla ele alması, beklenenin üzerinde bir ilgi görmesini sağladı.

Bugün dönüp geriye baktığımızda, aradan 36 yıllık gibi çok uzun bir zamanın geçmiş olduğunu görüyoruz. Aradan geçen bu uzun zaman içinde sorunlar gelişip büyümüş, geniş boyutlara ulaşmış ve "Doğu'nun sorunları" olmaktan çıkıp" Kürd sorununa dönüşmüştür.

Daha doğrusu, o zamanki "Doğu'nun sorunlarının temelinde yatan, özünü oluşturan "Kürd sorunu" gelişip boyutlanmış ve önplâna çıkmıştır.

Bu durum gözönüne alındığında, açıkça görülecektir ki "Doğu'nun sorunları" kitabı, bugünkü gelişmeleri ve bugünkü durumu yansıtan bir kitap değildir. Ve elbette ki bugünkü gelişmelerin ve bugünkü durumun gerisinde kalmıştır.

Ne var ki bu kitap, okuyucuyu zaman tüneline koyup 1960'ların ortam ve koşullarına götürmekte, ona o günkü durumu, o günkü gelişmeleri, o günkü yaşamı ve sorunların o günkü görünümlerini, boyutlarını göstermektedir.

Bu niteliğiyle "Doğu'nun sorunları", 1960'lardaki durumu ve Kürd insanının o günkü yaşamını kağıda döken, bir objektif gibi fotoğraflayıp zaman içinde unutulmasını önleyen, bugünkü ve gelecekteki kuşaklarca bilinmesini sağlayan önemli bir belgedir.

Ayrıca, bir Kürd yurtseveri, yazarlık yaşamının henüz ilk basamaklarında bulunan bir Kürd yazarı, 1960'larda yurdunun perişan durumuna ve halkının acılı yaşamına bakarken neleri görebilmiştir, neleri yazabilmiştir, neleri savunabilmiştir, neleri eleştirilerine hedef yapabilmiştir, neleri önerebilmiştir?

"Doğu'nun sorunları", işte bu gibi sorulara yanıt getirmesi bakımından da önemli bir belge niteliğindedir.

İşte bütün bu nedenlerden dolayı, aradan 36 yıl gibi hayli uzun bir zaman geçtikten sonra "Dogu'nun sorunları"nın yeniden yayınlanmasında, sayılamayacak kadar büyük yararlar bulunduğu kanısındayım.

Yine bütün bu nedenlerden dolayı, "Doğu'nun sorunları"nın ikinci baskısında hiçbir değişiklik, hiçbir ekleme yapmak istemedim ve ikinci baskısının aynen ilk baskısı gibi yayınlanmasını gerekli gördüm.

Birkaç yıl önce bazı arkadaşlarım ve dostlarım, kitabın ikinci baskısı yapıldığı takdirde, ona bazı eklemeler yapılmasını ve 1966 yılından bugüne kadar geçen uzun süre içinde meydana gelen gelişmeleri de içermesini önerdiler.

Ama ben o görüşte değilim. Yukarıda da belirttiğim gibi, bu kitap, 1960'lı yıllardan kalma önemli bir belge, adeta önemli bir fotoğraf niteliğindedir. Ve bu niteliğiyle aynen, hiçbir değişiklik ve ekleme yapılmaksızın bugünkü ve gelecekteki kuşaklara aktarılması gerektiği görüşündeyim.

Bu kitabın yayınlandığı 1966 yılından bugüne dek geçen uzun süre içinde meydana gelen gelişmeleri yazmak istersem, oturup o konuda yeni ve bağımsız bir kitap yazarım. Öyle bir kitabın adı da artık "Doğu'nun sorunları" olmaz, doğrudan doğruya "Kurd sorunu" olur.

"Doğu'nun sorunları"nın belge niteliğinin aynen korunmasına o kadar önem veriyorum ki, kitabın o zamanki genel isteme adresinin bile yeni baskıda yer almasını gerekli gördüm.

Benim o yıllarda Amed (Diyarbekir) kentinde küçük bir kitapçı dükkânım vardı ve orada kitapçılık yapıyordum. Dükkânıma "Şafak kitabevi" adını vermiştim. Bizim arkadaşlar ise, dükkânıma "Akademi" adını takmışlardı. Öylece, arkadaşlarımız arasında dükkânım "Akademi" adıyla tanınmıştı. Hangi arkadaş başka bir arkadaşa dükkânımdan sözetse, örneğin "Akademi'ye gidiyorum", "Akademi'den geliyorum", "Haydi Akademi'ye gidelim" diyordu.

Arkadaşlarımızın dükkânıma o adı takmalarının nedeni, dükkânımın bütün arkadaşlarımız için bir buluşma, konuşup tartışma yeri olmasıydı. Ülkenin her tarafından Amed'e gelen arkadaşlarımız, mutlaka "Şafak kitabevi"'ne, onların deyişiyle "Akademi"ye geliyorlardı. Oraya gelip hem benimle, hem de birbirleriyle konuşup söyleşiyorlardı; politikadan dile, edebiyattan kültüre kadar çeşitli konularda tartışıp görüş alışverişinde bulunuyorlardı. İşte o nitelikleriyle "Şafak kitabevi", bütün arkadaşlarımız için gerçekten bir bilgilenme merkezi durumundaydı.

Ve ben, "Doğu'nun sorunları" kitabımın dağıtımını da işte o dükkânımdan yani "Şafak Kitabevi"nden yapıyordum. O nedenle, kitabevimin adresi de kitabın ikinci sayfasında yer alıyordu. Bugünkü ve gelecekteki okuyucuların bunu dahi bilmelerinin yararlı olacağı kanısındayım. İşte bu kanıyla, o adresin de kitabın yeni baskısında yer almasını uygun gördüm.

Şunu da bir ek bilgi olarak belirtmek isterim ki, ben o dükkânımdan rahmetli Kemal Badıllı'nın "Türkçe izahlı Kürdçe grameri" adlı Kürd dilbilgisi kitabının ve rahmetli Musa Anter'in "Bırina reş" (Kara yara) adlı Kürdçe-Türkçe piyes kitabının dağıtımını da yapıyordum. O kitapların her ikisi de 1965 yılında yayınlanmıştı.

"Doğu'nun sorunları"nın bu yeni baskısında gerekli ve zorunlu gördüğüm tek değişiklik, daha doğrusu düzeltme, kitapta yer alan "Kürt" ve "Kürtçe" sözcüklerindeki "t" harfinin "d" olarak düzeltilmesi ve bu sözcüklerin yeni baskıda "Kürd" ve "Kürdçe" olarak yer almasıdır. Bu düzeltmenin nedeninin okuyucularca merak edilebileceğini düşünerek, burada bu konuyu açıklığa kavuşturmayı da gerekli görüyorum. Şöyle ki: Halkımızın adının sonundaki harf, hem Kürdçede, hem de bütün dünya dillerinde "d"dir; yani bu ad bütün dünya dillerinde "d" ile yazılır. Eskiden Türkçede de öyleydi. Osmanlılar zamanındaki bütün kaynaklarda da halkımzın adı "Kürd" olarak yer almıştır. Kemalistler iktidara geldikten sonra, her şeye müdahale ettikleri gibi, dile de müdahale edip Türkçede büyük değişiklikler yaptılar. O değişiklikler arasında, sözcüklerin içinde ve sonunda yer alan "d" harfinin "t" biçimine sokulması da vardı. Öylece, örneğin "Mehmed" adı "Mehmet" oldu, "Ahmed" adı "Ahmet" oldu, "Said" adı "Sait" oldu vb.

O değişikliğin belki de en gülünç yanı, içinde "din" sözcüğünün yer aldığı Arapça adlarda, o sözcüğün "incir" demek olan "tin" sözcüğüyle değiştirilmesiydi. Örneğin "dinin yıldızı" demek olan "Necmeddin" adı, "incirin yıldızı" demek olan "Necmettin" olarak değiştirildi; "dinin güneşi" anlamına gelen "Şemseddin" adı, "incirin güneşi" demek olan "Şemsettin" biçimine sokuldu; "dinin övüncü" demek olan "Fahreddin" adı, "incirin övüncü" anlamını taşıyan "Fahrettin" diye değiştirildi.

İşte "Kürd" adını. da Kemalistler o zaman ve o değişiklik çerçevesinde "Kürt" biçimine soktular. Bir yandan Kürd halkının varlığını inkâr eden Kemalistler, bir yandan da bu halkın adını böyle uyduruk bir biçimde değiştirdiler.

Ama biz Kürdler, Kemalistlerin adımızda yaptığı bu değişikliği ve adımızın bu uyduruk biçimini kabul etmek zorunda değiliz. Tam tersine, bunu kesinlikle reddetmemiz ve Türkçe yazdığımız zaman bile, halkımızın adını doğru biçimiyle, bütün dünya dillerinde yazıldığı biçimiyle, "Kürd" olarak yazmamız gerekir.

İtiraf edelim ki, biz de eskiden, yerleşmiş olan o yanlış kullanım biçimine uyup, Türkçe bir şey yazdığımızda, halkımızın adını "Kürt", dilimizin adını da "Kürtçe" olarak yazıyorduk.

İşte "Doğu'nun sorunları" kitabında da o yanlış biçimi kullanmıştık. Daha sonra yaptığımız incelemeler sonucunda, gördük ki bu adlar, eski Türkçe dahil, bütün dünya dillerinde "d" harfiyle yazılmış ve yazılmaktadır; yalnızca Kemalistlerin Türkçesinde "Kürt" ve "Kürtçe" uyduruk biçimine sokulmuştur.

Bu gerçeği gördükten sonra, 1980'li yıllarda Arap harflerinden Latin harflerine çevirip beş cild içinde yeniden yayınladığmız ünlü "Jin" (Yaşam) dergisinden başlayarak, çevirdiğimiz ya da yazdığımız bütün Türkçe metinlerde, halkımızın adını artık doğru biçimiyle "Kürd", dilimizin adını da "Kürdçe" olarak yazıyoruz.

İşte "Doğu'nun Sorunlarının bu yeni baskısında da, halkımızın adının doğru biçimi olan "Kürd" olarak düzeltilmesini, buna bağlı olarak dilimizin adının da "Kürdçe" olarak düzeltilmesini zorunlu gördük. Bu adların Türkçede böyle yazılmasını, bütün Kürdlere ve özellikle Kürd aydınlarına da bu vesileyle öneriyoruz.

Aradan 36 yıl gibi çok uzun bir zaman, başka bir deyişle yarım yüzyıla yakın bir zaman geçtikten sonra ikinci baskısı yapılan "Doğu'nun sorunları"nın bu yeni baskısının da ilk baskısı gibi halkımız tarafından büyük bir ilgiyle karşılanacağını ve hem okuyucular, hem de yazar ve araştırmacılar için yararlı bir belge olarak işlev göreceğini ümit ediyorum.

21 Mart 2002
M. Emin Bozarslan



ÖNSÖZ

Doğu'nun bir ıstırap diyarı, bir sefalet bölgesi olduğunu aşağı yukarı herkes bilmektedir. Fakat bu ıstırabı gerçek gözüyle, bütün yönleri ve nedenleriyle bilenler pek azdır.

Gerçi Doğu'nun bazı kentlerindeki "Yenişehir" semtlerinde beşer-onar katlı lüks apartmanlar vardır, bu semtlerin asfalt caddelerinde göz kamaştırıcı otomobiller dolaşmaktadır Ama bunların yanıbaşında sefalet içinde yüzen ve ıstıraptan kıvranan sayısız gecekondu sakinleri de vardır. Köylerde, Hint fakirlerinin kulübelerini andıran kümeslerde ömür tüketen ve hayatlarının bütün günleri, ıstırap zincirinin birer halkalarından ibaret olan köylüler de vardır.

İşte bu kitap, Doğu'nun ve özellikle Doğu köylüsünün içinde bulunduğu ıstırabı gerçek yüzüyle, bütün yönleri ve nedenleriyle yansıtmakta, dile getirmektedir.

Bu kitapla Doğu'ya ve cefakeş Doğu insanlarına bir hizmet yapmış sayılırsak kendimizi mutlu sayacağız.

M. Emin Bozarslan



Birinci bölüm

Doğu'nun ekonomik durumu

"İktisadi ve sosyal hayat, adalete, tam çalışma esasına ve herkes için insanlık haysiyetine yaraşır bir yaşayış seviyesi sağlanması amacına göre düzenlenir"
(Anayasa, Madde: 41)

Doğu'nun ekonomik hayatı tamamen tarıma ve hayvancılığa dayanır. Fakat Doğu ekonomisinin bu iki dayanağı da ilkel metodlar ve araçlarla yapıldığı için yurdun ve bölgenin kalkınmasına katılmak şöyle dursun, Doğu insanlarının karınlarını bile doyuramamaktadır. Çoğu yerlerde hâlâ kapalı âile ekonomisi hakimdir ve "kendi için üretim" prensibi tazeliğini korumaktadır.

Yine çoğu yerlerde, eski çağlardaki gibi eşya mübadelesi yapılmaktadır. Örneğin dağ köylerinde yetişen elma, armut, üzüm gibi meyveler katır veya eşek sırtında ova köylerine götürülüp buğdayla, arpayla değiştirilmektedir. Faraza üzüm sahibi yükünü bir duvarın dibine indirir ve tek katlı toprak evin damına çıkarak, "Gelin üzümeeee, gelin üzümeeee" diye bağırır, köy kadınları da kapları doldurup gelirler. Çoğu zaman üzümle buğday başbaşa değiştirilir. Terazi filân da yok, bir kap buğday yerine bir kap üzüm verilir. Diğer meyveler için ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues