La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Stockholm Kürt Konferansı, 15-17 Mart 1991


Auteurs : | | | | | | Multimedia | Multimedia | | | | | | | | | | |
Éditeur : Doz Date & Lieu : 1991-01-01, İstanbul
Préface : Pages : 190
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 160x235 mm
Code FIKP : Liv. Tr. 2337Thème : Politique

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Stockholm Kürt Konferansı, 15-17 Mart 1991

Stockholm kürt konferansı, 15-17 Mart 1991

Maria Leissner, Viola Furubjelke, Ömer Şêxmûs, Bo Utas, Carina Jahani, Ferhad Şakeli, Muhammed Muhtedi, Cemşid Heyderi, Birgit Amman, Keya İzol, Olof G. Tandberg, David Mc. Dowall, Joyce Blau, Ove Bring, Maj Lijlööw, Şeyh İzzeddin Hüseyni, Serhad Dicle, Kemal Burkay, İsmet Şerif Vanlı

Doz

Türkiye Kürt sorununu, kökleri modern Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk günlerine kadar uzanan geleneksel bir davranışla, onların varolduğu gerçeğini değiştirmeye çalışarak çözdü. Bununla birlikte, ilk başlarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden hemen sonra yeni parlamento kurulduğu zaman, Kürtlerin self-determinasyon hakkı üzerine hızlı bir tartışma vardı. Parlamento'da kullanılan ifadeyle "Kürt ulusu" ve "Kürdistan" demek, Türkiye'den ve Türklerden bahsediliyormuş kadar doğaldı. 10 Şubat 1992'de Türk parlamentosunda 373'e karşı 64 oyla otonom Kürdistan'la ilgili aşağıdaki sözleri veren bir kanun geçti:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi, uygarlık talepleri uyarınca Türk ulusunun ilerlemesini garanti etme hedefini gözönünde tutarak Kürt ulusuna kendi geleneklerine uygun bir idare kurulmasına başlar."

Maria Leissner



YAYINEVİNİN NOTU

"Stockholm kürt konferansı", "Kürt halkı için insan hakları İsveç komitesi"nin öncülüğünde 15-17 Mart 1991'de düzenlendi. Konferans, "Güney Kürdistan"da Saddam rejimine karşı Kürtler'in toplu bir ayaklanmaya giriştikleri günlere tekabül ediyor, bu nedenle Kürt sorununun yoğun bir biçimde yaşandığı Güney Kürdistan'daki Kürt örgütlerinin katılmasına olanak bulunmadığı bir şansızlığa uğradı.

Konferans'la ilgili kayda değer tüm belgeler bir araya getirilerek kitaplaştırıldı. Özellikle birinci bölümde yer alan Kürdistan'ın (Suriye Kürdistanı hariç) parçalarında ve Kürtler'in; yoğun olarak yaşadıkları çeşitli ülkelerdeki durumları hakkında detaylı sayılabilecek raporlarda sorunun oldukça geniş bir çerçevesi çizilmiştir; günümüzde sorun artık sadece Kürdistan'la sınırlı değil, dünyanın dört bir yanına yayılan bir boyut kazanmıştır.

Kürt sorunu uluslararası bir sorun, çözümü de uluslararası hukuk temelinde mümkün olacak. Ama Kürt örgütleri bugüne kadar olayın bu boyutunu hiç gözönünde bulundurmadılar. Sorunu hep karşı oldukları rejimle aralarındaki bir anlaşmazlık olarak gördüler. Hiçbir Kürt örgütü sorunun uluslararası çerçevesi konusunda bugüne kadar bir fikre sahip değil. İsveç Dışişleri Bakanlığı hukuk danışmanı, Ove Bring, çok kısa da olsa, bu açıdan bir çerçeve çiziyor.

Bir süre önce BM'in öncülüğünde başlatılan "Ortadoğu barış görüşmeleri"nin kapsamına Kürt sorununun alınmaması oldukça vahim bir durum yaratmasına rağmen hiçbir Kürt örgütü buna karşı ciddi bir girişimde bulunmadı. Neden Kürt sorununun yanında çok daha küçük çaplı bir sorun olan Filistin sorunu barış görüşmelerinin kapsamına alınıyor da Kürt sorunu alınmıyor? Bu konuda uluslararası güçleri çifte standardlı tutumlarından dolayı eleştirmek gerekiyor.

Konferansa katılan Kürt örgüt temsilcilerinin sundukları "tebliğ"lerden özellikle Türkiye'deki Kürt örgütlerinin Kürt sorununun can alıcı konularından ne kadar "bihaber" olduklarını anlamak bakımından ibret vericidir. Yabancı delegeler kapsamlı tebliğler sunarken Kürt örgütlerinin bir iki sahifeyi geçmeyen hamasi bildirilerle işi geçiştirmeleri acı verici bir tablodur.

Konferansa katılan Kürt örgütlerinin tebliğlerinde de yansıdığı gibi Kürtler'in içinde bulundukları durumdan herkesten önce kendilerini sorumlu görmeleri gerektiği gerçeği bir kez daha ortaya çıkıyor.



I. Bölüm

Türkiye'deki Kürtler'in durumu

Maria Leissner


Kürt sorunu, Türkiye'nin iç politikasında sürekli olarak merkezi önemde bir rol oynadı. Kürtler'in bulunduğu Güneydoğu bölgesindeki gerilimin, 1990'da Kürt bölgesinin askeri kanunların uygulandığı bir ceza yeri olması gibi, 1960, 1971 ve 1980'de yapılan askeri darbelerde oynadığı rol yadsınamaz bir gerçektir.

Bağımsız kaynaklarca, 55 ila 60 milyonluk toplam Türkiye nüfusunun 12 ila 15 milyonluk kesimini oluşturduğu tahmin edilen Kürtler, Türkiye nüfusunun %20'sidirler. Azınlık sorunlarıyla uğraşan ülkelerde açık ayrımcılık ve ırkçılık yaygın bir fenomen değildir. Bununla birlikte Türkiye'de, tüm nüfusun Türk olarak kabul edilmesi anlayışına göre bir tür tersyüz edilmiş ırkçılık hüküm sürmektedir. Kendilerine Türk diyen Kürtler'e karşı bir ayrım yapılmazken, kendi Kürt etnik özelliklerini sürdüren veya Kürtlüğünü savunanlar Türk toplumu dışına itilmekte ve Türk adalet sistemine karşı sorumlu konumuna düşmektedirler.

Türkiye Kürt sorununu, kökleri modern Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk günlerine kadar uzanan geleneksel bir davranışla, onların varolduğu gerçeğini değiştirmeye çalışarak çözdü. Bununla birlikte, ilk başlarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden hemen sonra yeni parlemento kurulduğu zaman, Kürtler'in self-determinasyon hakkı üzerine hızlı bir tartışma vardı. Parlemento'da kullanılan ifadeyle "Kürt ulusu" ve "Kürdistan" demek, Türkiye'den ve Türkler'den bahsediliyormuş kadar doğaldı. 10 Şubat 1922'de Türk parlemantosunda 373'e karşı 64 oyla otonom Kürdistan'la ilgili aşağıdaki sözleri veren bir kanun geçti:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi, uygarlık talepleri uyarınca Türk ulusunun ilerlemesini garanti etme hedefini gözönünde tutarak Kürt ulusuna kendi geleneklerine uygun bir idare kurulmasına başlar..."¹

Genç Türk generali Mustafa Kemal (daha sonra "Türkler'in babası" anlamına gelen Atatürk adıyla başkan oldu) Kürtler'e gelecekte, Müslümanlar olarak ...




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues