Kadim Günlerin Cenneti Mezopotamya
Hamuru çamur ve kamıştan yoğrulmuş bereketli Mezopotamya, seni nasıl anlatayım?
Tarihin şafağında, Cennet bahçesinin içinde akan iki nehrin, Dicle ve Fırat'ın arasında oturmuştun. Uzun saçlann esmere çalan göğüslerini kaplamıştı. Yüzündeki gülümsemeyle bütün turnalar uçardı... Sen yazıyı, hukuku, astronomiyi, astrolojiyi ve matematiği doğurdun. Altın ellerin ile mitlerin vücutlan okşayan ipeğini dokudun.
Kibar ve bilge prenses, sen bin bir gece boyunca kıvılcımlar saçarak insanlara şafak kuşlarının koro sesleri yükseldiği mavi semalar gibi asil, dokunaklı ve kalpleri okşayan bilgiler öğrettin.
Bugün hâlâ açık havada kavallarda çalınan başdöndürücü bu türküler ruhumu ve kalbimi ihya etmektedir. Bu türküler, hafızamda Asur ve Babilon'un şan ve şöhretini yeryüzünün dört bir yanına yayan medeniyetleri yeniden canlandırmaktadır. Ve, güzel Arami anadiline hâlâ bağlı Irak Kurdistanı'nın yükseklerine bir kuş gibi tünemiş küçük Hıristiyan köyü, çehresi değişmiş, kül ve ince topraktan ibaret çocukluğumun cenneti Sanat da denen, Eşnax'i uykusundan uyandırmaktadır. |