La bibliothèque numérique kurde (BNK)
Retour au resultats
Imprimer cette page

Evliya Çelebi Seyahatnamesi - III


Auteur :
Éditeur : Zuhuri Danışman Yayınevi Date & Lieu : 1972, İstanbul
Préface : Pages : 320
Traduction : ISBN :
Langue : TurcFormat : 145 x 215 mm
Code FIKP : Liv. Tur. Cel. Sey. (3) N° 5403Thème : Général

Présentation
Table des Matières Introduction Identité PDF
Evliya Çelebi Seyahatnamesi - III

Versions

Evliya Çelebi Seyahatnamesi - III

Evliya Çelebi

Zuhuri Danışman Yayınevi

Evvelâ hamdedelim felekleri yaratan, dünyayı ve dünya yüzündekileri, bütün acaip ve garip şeyleri, yeri, göğü, cenneti ve melâikeleri ve Rıdvanı, Huri ve Gılmanı, sünbül ve reyhanı, bülbül ve gülistanı, çeşıne-i hayvanı, inci ve mercanı meh ve mihr-i drahşanı (ayı ve parlak güneşi) belirli etti.
Hanıd kılmak Hâlik'a vâcib dürür
Mihnetine ins ü cin tâlib dürür
Hem salât ile selâm ol Ahmed’e
Mazhar-ı levlâk ve sırr-ı Emced'e
Sahbına (ashabına) evlâdına olsun selâm
Anlar idi hâmî-i din bittemam.



ÖNSÖZÜ

Evvelâ hamdedelim felekleri yaratan, dünyayı ve dünya yüzündekileri, bütün acaip ve garip şeyleri, yeri, göğü, cenneti ve melâikeleri ve Rıdvanı, Huri ve Gılmanı, sünbül ve reyhanı, bülbül ve gülistanı, çeşıne-i hayvanı, inci ve mercanı meh ve mihr-i drahşanı (ayı ve parlak güneşi) belirli etti.

Hanıd kılmak Hâlik'a vâcib dürür
Mihnetine ins ü cin tâlib dürür
Hem salât ile selâm ol Ahmed’e
Mazhar-ı levlâk ve sırr-ı Emced'e
Sahbına (ashabına) evlâdına olsun selâm
Anlar idi hâmî-i din bittemam.

Medh ve şükr o kâinatın yapıcısına ki bu fakir kulu yoktan meydana getirip «ve mâ Halekte’l-cinne ve’l-inse» emriyle tâat ve ibâdete me'mur etti. İslâmın şartlarından olan namaz ve orucu, zekât ve haccı kullarına farz eyleyip, emrine uyanları saadete ulaştırdı.

Bu âciz kul dahi, haccetmek arzusuyla seyahati isterdim. Acaba, baba ve ananın kahr pençesinden nasıl kurtulup dünyayı dolaşarak âlem seyyahı olabilirim diye endişeye düşüp 1040 senesi Muharrem ayının birinci günü yaya olarak İstanbul şehri içinde serseri gezip, İstanbul esnafından olmak üzere (birinci ve ikinci kitabı / vücuda getirdim. Kudretim yettiği kadar bütün eserleri, binâ ve imaretleri vasfedip esnafları, pirlerini, kanun ve kaideleriyle (Bagdad fethi) gazasının, ordu alayında nasıl geçtiklerini zabtederek yazdım.

Asıl arzum Arz-ı Mukaddes, Bagdad, Mekke. Medine, Mısır ve Şam taraflarına gidip, birinci kitabın önsözünde yazıldığı veçhile, bir mübarek gecede öz evimde uykuya daldım. Rüyada bizzat kâinatın hocasını (Peygamberi) görüp, mübarek ellerini öptükten sonra şefaat yerine yanılarak «seyahat-diledim. Cihanın övündüğü tebessüm ederek «Şefaati ve seyahati ve ziyareti yâ Rabbi sıhhat ve selâmetle kolay eyle» diye fatiha dedi:

«Allah birşeyin olmasını isterse sebeplerini hazır eder» anlamınca, ertssi günü sabahleyin Gedikpaşa tarafında eski dostumuz olan Okcuzâde Ahmed Çelebinin evine vardım. Gördüm ki büyük hazırlık ile Bursa ziyaretine gidermiş, ana hitaben:
«Biraderim Evliya! Gel seninle, «evvelâ arkadaş, sonra yol» anlamınca, arkadaş olup, beş on gün içinde eski hükümet merkezi olan Bursa şehrini seyir ve temâşâ edelim. Ola ki hüzünlü gönlümüz neş'eli, gamlı hatırımız âbâd ola.. Orada nice ibret verici eserleri seyredip eski Osmanlı padişahlarının mezarlarını ziyaret edelim. Bilhassa Hz. (Emir Sultan)'in tekkesine yüz sürüp kalbimizi nurlandıralım.»

Deyince içime bir ateş düştü. O vefalı dostun teklifiyle içime Bursa diyârı arzuları geldi. Hemen keyiflenerek «gidelim» dedim. Mecliste hazır olanlar mübarek olup, «Selâmet ve ganimetle dönüş nasib ola» diye hayır dua ile bir fâtiha-i şerife okudular. Hakir de hemen oradan — babamın ve annemin haberi olmadığı halde? yirmi nefer neş’eli dostlar ile Eminönü'ne gelip, bir Mudanya kayığına bindik.

1050 (m. 1640) tarihinde İstanbul’dan Bursa’ya seyahate çıkıp gördüğümüz ibret verici eserler ve eski şehirler, dağlar, karada ve denizde (sefer, cehennemden bir parçadır. İsterse bir fersah olsun) anlamınca çektiğimiz şiddetler ve elemler

Eminönü’nden, önce Galata burnundaki Kurşunlu mahzen önünden İstanbul Haliç’ini geçtik. Fındıklı kasabası önünde dinlenerek birkaç çok bilgili üstad gemici yolcuları gemimize aldık. 1050 Muharrem ayının ilk cuma’sı idi. Kuşluk vaktinde (günler uygundur) diye gemiciler bir yere gelip seren çekip, salya demir ettiler. Levendler hazır baş olup yelken yırtıp (Allah kolay eyleye) diye fatiha okudular. Pupayelken Sarayburnu akıntısını ve girdabını geçip yelkenleri Bursa tarafına çevirdik. Gemi içinde herkes şevk ile sohbet etmekte, bazı yârân hânendeler (güzel sesle okuyanlar):

Allahümme yâ hadi / asan eyle yolumuz
Sehl umur elvâdi / tiz geçer tut elimiz

İlâhilerini söylemeğe başladılar. Meğer arkadaşlarımızdan birisi Sultan İbrahim’in karcı-başısı Sefer Ağanın tanburçusu ve kemençecisi imiş. Yine beraberimizde olanlardan bir başkası da Sadrıâzam Kara-Mustafa Paşanın uşağı Kara-Receb Ağanın çökürcüsü ve hanendesi imiş. Hepsi bir araya geldiler. Hakir:

«Geliniz, şu gam girdâbında gam dağıtmak için bir segah faslı edelim» dedim. Razı oldular. Gemicilerden Kışlıkçı Dayı, Çordum, Cıvık Veli adlı dayılar da çökürleriyle gelip bizimle beraber okumaya başladılar. Âşıkâne, sadıkane bir Hüseyin Baykara faslı oldu ki zevk erbabının ağızlarından salyalar aktı. Bu zevk ve sevinçle Heybeli adasının önüne vardık.

Hevbeli Adasının vasfı: İstanbul’a 18 mildir. Çevresi fırdolayı dokuz mildir. Mâmûrdur. Bir manastırı var. Yılda bir kere Rumlar kayıklarla gelip ziyaret ederler. Ada halkı hep zengin Rum reisleridir. Âb-ı hayat gibi suyu ve gönül açıcı bağları vardır. Hâkimleri Bostancı-başı ile bir yeniçeri yasakçısıdır. Oradan kalkıp uygun gün ile parlayan şimşek gibi şakıyarak beşinci saatta Mudanya sahiline varıp demir attık.

Mudanya'nın vasfı: Bu şehir, Konstantaniyye tekfurunun kızı (Mudanya)’nın yapısıdır. Hakire gurbet diyârında ilk cuma namazı bu şehirde nasib olmuştur. Denizde liman bir iskeledir. Gelip giden gemiler için emin bir limandır. Çünkü Mudanya, İstanbul Halic’inin kıblesinde (güneyinde) bir bucakta olduğundan yedi rüzgârdan muhafazadadır. Ama kuzey rüzgârlarından o kadar emin değildir. İskele başında gümrükhânesi vardır. Gelen ve giden gemilerden, karadan gelen tüccardan pâdişâh öşrü (onda bir) alınır. On yük akça ile iltizam emânettir. Şehir, deniz kenarında bir geniş sahada olup, kalesi bir alçak kapalı yerde taş binadır. 721 tarihinde Orhan Gazi şehzâdeliği zamanında, Babası Osman Gazi’nin izni ile bu kaleyi evvelâ fethedip bir daha kâfirler almasın diye yer yer yıktırdı. Fakat kolayca tamiri mümkündür. Şehir, Anadolu eyâletlerinde Gazi Hüdâvendigâr sancağının voyvodalığıdır.
Yüzelli akçalık kazadır. Kadılığı senede (2000) kuruş getirir. Bazı defa da Bursa mollasına pasmaklık bahası ihsân olunur. Has kazadır. Üç câmii, yedi mihrabı, mescidi, üç hanı, bir hamamı, iki Çocuk mektebi, ikiyüz kadar dükkânı vardır. Halkı Rumdur. Su ve havasının letafetinden Rum güzelleri çoktur. İnciri, üzümü, şırası meşhurdur. Hele sirkesi bütün dünyaya dağıldığından bu şehire (Dâr-ül-Hal — Sirke .eri) derler. Sonra atlarımıza binip kıbleye doğru (güneye) bağ ve bahçe içinden geçerek dört saatte (Fledar sahrası) denilen mâmûr ovadan geçerek Nilüfer nehrine geldi.

Nilüfer nehri: Bir akarsudur ki, bahar mevsiminde asla geçit vermez. Kıble tarafından Rühban dağından (Keşiş, yâni Uludağdan), Keteli. Kestel dağlarından, gelip toplanarak Faledar sahrasından akan, binlerce ekili ova ve hurmalıkları sular. Yol üzerinde sağlam bir köprüsü vardır ki, her tâki (kemeri) alâim-i semâdan nişan verir. Bunu (Nilüfer Sultan (1) yapındığından, adına nisbetle (Nilüfer’e nisbetle) (Nilüfer köprüsü) derler. Nehir buradan geçerek Batı taraftan denize dökülür. Buradan iki saat giderek Bursa’ya girdik.

(1) Nilüfer (asıl adi Holofira) Hatun, Bilecik Rum Tekfurunun nişanlısı idi. 698 (M. 1298) tarihinde Osman Gazi tarafından esir edilerek, oğlu Orhan Gazi ile evlendirilmiştir. Süleyman Paşa ile, Murad Hüdavendigâr, bu hatundan olmuşlardır.

Hükümet Merkezî Ve İpek Yeri Bursa Konağının Vasıfları

Hazreti Âdem Cennetten yere indikten sonra ilk defa târih zabteden İdris Aleyhisselâmdır. Sonradan Kıbtilerdir ki bugün bile bir bir bütün olayları yazmaktadırlar. Sonra Yunanlılardır ki, bunların en büyük müverrihi (Madyan oğlu Yanko) 'nun kardeşi Yanvan’dır. İsrail oğullarının (Hi-cam) adında tarihleri var ise de inanılmaz. Hind tarihleri, Çin Hakanı tarihi, Acem, Arab, Frenk, Lâtin tarihleri de vardır. En son tarih-i Rum’dur. Bu tarihlerin hepsini tetkik eden tarihçilerle görüştüm. Hiç birisi, Bursa’nm kurucusunu yazmamışlar. Sadece (Süleymannâme), Tuhfe adlı eski tarihlerde şöyle yazılmıştır:

«Süleyman Aleyhisselâm taht üzerinde havada uçarken Ruhban dağının (Keşiş, yâni Uludağm) tepesinde durur. Dört tarafına bakarak veziri Âsaf Berhiyâ’ya (şu ferah yerde bir büyük şehir olsaydı ne güzel olurdu?) buyurdu. Cin ve devlerden olan yakınları dediler: (Ya Allahın nebisi! Tûfandan evvel burada büyük bir şehir ile bir eski kale vardı. O kaleyi can kavmi yapmış derlerdi. Biz buraya askerle geldik, fethedemeden geri döndük. Sonra tufanda kale suya batarak nam ve nişanı kalmamış)»

Hazreti Süleyman’ın emriyle periler oranın taş ve toprağını temizlerler. Kalenin burç ve duvarları görünür. Süleyman’ın emriyle şiddetli lodos eserek kapı baca meydana çıkar. Süleyman Aleyhisselâm Bursanın batı tarafında bir konak mesafede (Edincik) denilen büyük şehri yapıp Belkis’e taht şehri yapar. Hâlâ büyük köşkleri görünür. Ayasofya sütunlarının birçoğu bu şehirden gitmiştir. Süleyman Aleyhisselam her sene Belkis ile gelip bu Keşiş dağında (Uludağ) zevk ve sefa edermiş!?. O halde Bursa, tûfandan sonra Hazreti Süleyman tarafından imar edilmiş olur?!




Fondation-Institut kurde de Paris © 2024
BIBLIOTHEQUE
Informations pratiques
Informations légales
PROJET
Historique
Partenaires
LISTE
Thèmes
Auteurs
Éditeurs
Langues
Revues