DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İşbirlikçi Kapitalizmin Gelişmesi
I — Tarımda Kapitalist Gelişmeler II — Tarım Dışında Kapitalist Gelişmeler III — Planlı Dönemde Kapitalizm IV — 1838 Ticaret Anlaşmasından Ortak Pazar’a V — Dördüncü Bölümün Sonucu
I
Tarımda Kapitalist Gelişmeler
Toprak Yoğunlaşması
Marshall Yardımı ile Türkiye'den beklenen, tarıma önem verilmesi ve Avrupa'nın gıda ve hammadde deposu hâline gelmesiydi. Bu görüş, DP iktidarı tarafından paylaşılmıştır. Devletçilik yıllarında, ilk Kalkınma Planı dolayısıyle, büyük sanayici memleketlerin Türkiye'nin sanayileşmesini önlemeye çalışacaklarını, onun bir hammadde satıcısı olarak kalmasını arzulayacaklarını ileri süren ve sanayileşmeye öncelik verilmesi tezini savunan Celâl Boyar, 1950’de «Meclis Açış Nutku»nda, «öncelik tarıma» demektedir: «Elimizdeki kudret ve imkânları birinci derecede bütün şubeleriyle ziraate, ziraatin yardımcısı olan işlere ve ziraî sanayiin inkişafına tahsis etmeliyiz.» Büyük bir çiftçi olan Başbakan Adnan Menderes, eskiden beri tarımın. tarım dışı sektör tarafından sömürüldüğünü söylemekte ve tarıma öncelik tanınmasını istemektedir.
DP iktidarı, 1950'den sonra bu politikayı uygulayacak ve muhalefetin sanayiin ihmal edildiği yolundaki iddialarını Başbakan Menderes şöyle cevaplandıracaktır: «İktidarımızın yalnız ziraati ele aldığı ve memleket iktisadiyatının yalnız, bu kısmına ehemmiyet verdiği söyleniyor... Memleketimizde ziraat en bâkir mevzuu teşkil ediyordu. Süratle istihsal arttırmak kabiliyeti en kolay olan saha idi. Nihayet ziraat, nüfusumuzun yüzde 80'inin ve en mahrum bir kısmının maişet vasıtası idi. Bizim memleketimizde içtimai adalet, başka memleketlerdeki gibi amele davâsı olmaktan çok, daha fazla çiftçi ve köy dâvâsıdır. Halkımızın bu yüzde 80'i, millî gelirden ancak yüzde 35 - 40'ı almakta, geri kalan 20 nüfus ise millî gelirin yüzde 60 ve daha fazlasını elde etmekte idi. Ziraat ve köy sahası, cemiyet içinde en mahrum saha idi. İlk sermaye terakümlerini, süratle ziraat sahası vücuda getirecekti. Nitekim de öyle oldu...»480
DP iktidarının «sosyal adalet» ve «ilk sermaye birikimleri»ni gerçekleştirmek için tarım alanında uyguladığı politika, traktör sayısının hızla arttırılması, Ziraat Bankası kredilerinin genişletilmesi ve ürün fiyatlarının yükseltilmesi biçiminde olmuştur. Marshall Yardımı’ndan sağlanan traktörler krediyle çiftçilere dağıtılmıştır. Böylece, 1936 yılında 961, 1948 yılında 1750 olan traktör sayısı, 1952 yılında 31.415'e yükselmiş ve 1955 yılında 40 bini aşmıştır. 1936'da 104, 1948’de 994 olan biçer-döver sayısı, 1956 yılında 6 bini geçmiştir. Ziraat Bankası kredilerinde büyük artışlar görülmüştür. 1940’ta ziraî kredi toplamı ancak 50 milyon, 1948’de 235 milyon iken, 1953'te 1 milyar 212 milyon liraya ulaşmış ve 1957'de 2 milyar lirayı aşmıştır. Ayrıca, krediler ucuzlatılmıştır. Ürün fiyatları yükseltilmiştir. 1946-1950 döneminde buğday fiyatları yüzde 10 oranında düşürülürken, 1951 - 1955 döneminde buğday fiyatları yüzde 16 oranında arttırılmıştır. Bu dönemde pancarda yükseliş-yüzde 23, pamukta yüzde 47'dir.487 Bundan başka kara yolları şebekesinin ve kamyonla nakliyatın gelişmesi, belli başlı ürünlerin devletçe yüksek fiyatla satın alınması ve Toprak Mahsulleri Ofisi'nin depolama kapasitesinin genişlemesi, tarımda üretim artışını kolaylaştırmıştır.
1950 -1953 döneminde, bu politikanın sonucu olarak, tarım ürünlerinde çok büyük bir artış görülmüştür. Artışta iyi hava şartları kadar, ekilen arazi alanının hızla genişlemesi başrol oynamıştır. 1928 yılında 6,6 milyon, 1950'de 14,5 milyon hektar olan ekili arazi alanı, 1954'te 19,6; 1956' da 22,4 ve 1960'da 23,2 milyona ulaşmıştır. Pamuk ve pancar gibi sınaî bitkilerin ekim alanı ve verimleri yükselmiştir. Traktör sayısındaki büyük artış, ekili alanda bu genişlemeyi gerçekleştirmiştir. Buna karşılık mer'alar azalmıştır. 1928'de 46 milyon, 1950'de 37,8 milyon olan mer’a alanı, hızla azalarak 1960'ta 28,6 milyon hektara düşmüştür.
Tarımdaki bu hızlı gelişmelerden kimler yararlanmıştır? Tarım için sosyal adalet isteyen Menderes’in politikası, tarım sektörü içinde adaletsizlikleri arttırmıştır. «Tarıma öncelik» tavsiyesinde bulunan Dünya Bankası Misyonu üyelerinden William H. Nicholls, daha 1955 yılında bu gelişmeyi şöyle değerlendirmiştir: «1953'te Türkiye'nin tarımı makinalaştırma programından doğrudan doğruya sadece 25.000 - 27.500 kadar çiftçi ailesi faydalanmıştır ki bu yüzde 1’den biraz daha yüksek bir nisbeti ifade eder. Sözü geçen ailelerin yıllık ortalama geliri muhtemelen 15.000 dolardan fazla olup, 1952 sonunda bütün çiftçilere dağıtılan resmî kredilerin en az yüzde 25'ini bu aileler almıştır... Gene de, traktörün gelişinden büyük bir kısmı karasapan kullanan, sayıları 2,5 milyonu bulan küçük çiftçiler doğrudan doğruya yararlanamamıştır... Türkiye —önce endüstride, sonra tarımda— 'vitrin' gösteriş tipi diyebileceğim bir ekonomik kalkınma politikası takip etmiş, yani geniş halk kitleleri aleyhine, ufak bir müstahsil grubu son derece korumuş, yardım vermiş, şu veya bu şekilde imtiyazlandırmış ve bu suretle bunları vatandaşlardan pek azının katıldığı bir ilerlemenin sembolü hâline getirmiştir. Oysa ki, bir yoksulluk denizi içinde birkaç imtiyaz adası, ekonomik kalkınmanın varlığını pek gösteremez.»488
Gerçekten, devletçe sağlanan geniş olanaklar sayesinde, bir kısım varlıklı çiftçiler ektikleri arazi alanını genişletmişler ve kapitalist işletmeciliğe yönelmişlerdir. Ekim arazisinin büyümesi şu yollardan sağlanmıştır: — Ortakçı ve kiracının tasfiyesi ile, — Boş mülk arazisinin ekilmesiyle, — Kirayla dıştan arazi tutulmakla, — Toprak satın almakla, — Devlet mer’asına tecavüz etmekle.
Bir SBF anketi, daha 1952 yılında, geniş ölçüde traktör ithaliyle birlikte, işletmelerin hızla büyüdüğünü göstermiştir. Ortalama işletme büyüklüğü, 1948 yılında 847 dönüm iken, yüzde 31 oranında artarak 1952 yılında 1113 dönüme çıkmıştır.488 Bu işletme büyüklüklerinde, kira ile tutulan arazi miktarı da dahil bulunmaktadır. Bu nedenle, mülkiyetteki arazide genişleme, biraz daha azdır. 1948'de 833 dönüm olan mülk arazisinin ortalama genişliği, 1952’de 880 dönüme yükselmiştir. Ankete göre, mülkiyetteki bu genişleme, yüzde 64 oranında daha önce tamamen işlenmekte olan, yüzde 13 oranında kısmen işlenmekte olan ve yüzde 23 oranında olan hiç işlenmeyen arazinin satın alınmasıyla gerçekleşmiştir. Anketin vardığı sonuç şudur: «Tamamen ve kısmen işlenmekte olan arazinin makina sahibinin mülkiyetine geçmesi, küçük işletmelerin büyük işletmelere yer terk etmesi demektir.» Mülkiyetteki genişleme, yüzde 77 oranında, sahibi, kiracı ve ortakçı marifetiyle işlenen arazi aleyhine vuku bulmuştur.490
1963 yılında yayınlanan başka bir SBF araştırması, mer’a arazisinin orta ve büyük mülk sahipleri tarafından ele geçirildiğini ileri sürmektedir: «Şüphesiz mer'a arazisinin tahribinde birinci derecede rol oynayan orta ve büyük mülk sahipleridir. Bunlar modern ziraat vasıtalarıyle daha evvel ekmek iktidarında olmadıkları ve mer'a hâlinde kalan özel mülklerini tarla ziraatine katabilmişlerdir. Ancak orta ve büyük mülkler, bununla yetinmiyerek devlete ait mer'aları da tahripten kaçınmamışlardır. Tatbikatta, orta ve büyük mülkler tarafından zaptedilmiş devlet arazisine ait misaller çok zengindir. Esasen Türk ziraatinin ... |